Ange Postecoglou ve Tottenham’ın Peri Masalı
top of page

Ange Postecoglou ve Tottenham’ın Peri Masalı

Güncelleme tarihi: 12 Eki 2023



Yazan: Osman Can Erkut


Takvimler 2014 yılını gösterdiğinde Tottenham, Mauricio Pochettino’yu göreve getirmiş ve kulübün makus talihini kırmak için büyük bir adıma imza atmıştı. Kuzey Londra ekibi Pochettino yönetiminde zamanla ligin üst düzey ekipleri arasına adını yazdırmış ve düzenli olarak ilk 4 sıraya oynayıp Şampiyonlar Ligi’ne katılan bir takım haline gelmeyi başarmıştı. Tabii ki bu durum, kulübün gelirlerinin artması anlamına geliyordu ve Manchester City, Liverpool gibi rakipleriyle yarışabilmek; dolayısıyla bu seviyede kalıcı olabilmek için Tottenham’ın da kadrosunda bir revizyona gitmesi gerekiyordu.


Yeni stadyumunun inşa sürecinde ve hatta daha sonrasında, Premier League’deki rakiplerinin aksine büyük transfer harcamaları yapmaktan kaçınan Kuzey Londra ekibi, rakipleri üç haneli bonservis bedelleri öderken 2018-19 sezonunun sonunda Şampiyonlar Ligi’nde final oynamıştı. Ancak bu süreçte, bir yılı aşkın süredir hiçbir transfer yapmamıştı.


Tottenham’ın Liverpool’a kaybettiği bu final, Kuzey Londra ekibi adına beklentilerin artmasına neden olsa da gidişat pek o yönde olmamıştı. 2019-20 sezonuna sallantılı bir giriş yapan lacivert-beyazlı ekipte sezon ortasında beklenmedik şekilde Pochettino ile yollar ayrılmış ve göreve Jose Mourinho getirilmişti. Portekizli hoca, her ne kadar dönem dönem bir şeyler vadeden bir performans gösterse de ertesi sezon tecrübeli teknik direktörün görevine de son verilmişti. Çalıştırdığı her takımla en az bir kupa kazanan Mourinho, belki görevine birkaç gün daha devam etse bu serisini Tottenham ile de sürdürecekti. Zira Manchester City ile oynanacak Carabao Cup finaline saatler kalmıştı. Pochettino ve Mourinho’nun Tottenham kariyerleri özellikle sona erme biçimleri açısından birbirine benziyordu.

Başkan Daniel Levy, kadro revizyonundan kaçmaya devam etmiş ve çareyi teknik direktör değişiminde bulmuştu. Ardından Tottenham, kısa süreli olarak Nuno Espirito Santo tarafından çalıştırılmıştı. Bir diğer Portekizli teknik direktörün buradaki macerası da uzun soluklu olmayınca Levy, çareyi Inter’i uzun bir aradan sonra Serie A şampiyonluğuna taşıyan Antonio Conte’yi göreve getirmekte bulmuştu. Conte, diğer meslektaşlarına kıyasla istediği transferleri yaptırmakta biraz daha şanslıydı. Ancak bu tarz kazanma alışkanlığı olan ve adeta şampiyonluk mücadelesi vermek için yaşayan hocaları, Tottenham’da konsantre tutmak ve motive etmek kolay bir iş değildi. Belki biraz geç de olsa bunun farkına varan Tottenham, 2022-23 sezonunda İtalyan teknik adamın görevine son vermişti.


Tottenham için 2023-24 sezonu başlamadan önce ufukta görünen tablo pek iç açıcı değildi. Kariyerinin olgunluk dönemine giren ve kupalar kazanmak istediğini söyleyen kulüp efsanesi Harry Kane, kulüpten ayrılmak istiyordu. Bu ayrılık, diğer önemli oyuncuların planlarını da etkileyebilirdi. Pochettino, Mourinho ve Conte gibi duayen isimlerin yaşadıklarına bakınca, kulübün tekrar elit bir teknik direktörü ikna etmesi de pek kolay görünmüyordu. Üstelik bunu başarsa bile hikayenin sonunu tahmin etmek çok zor değildi. Tottenham çoğu futbolsever tarafından artık ligde “Büyük Altılı” arasında bile görülmemeye başlanmıştı.


Öyle ki bazıları Tottenham’ın yerini Newcastle United’a kaybettiğini öne sürüyordu. Durum bu haldeyken Tottenham yönetimi, son olarak Celtic’i çalıştıran Ange Postecoglou ile anlaşmıştı. 58 yaşındaki Postecoglou, kariyeri boyunca Avustralya milli takımının alt yaş kategorilerinde ve A milli takım seviyesinde, Yunanistan 2. Ligi’nde, Japonya’da, Avustralya Ligi’nde ve son olarak Celtic’te çalışmış bir isimdi. Dolayısıyla Postecoglou, bazı soru işaretlerini beraberinde getiriyordu.


Ancak Premier League’in ilk sekiz haftası geride kaldı ve henüz mağlubiyet görmeyen Tottenham – Postecoglou birlikteliği, tam anlamıyla bir peri masalı gibi ilerlemeye devam ediyor.


2024 Model Tottenham’a Doğru: Yeni Sezon Yeni Umutlar


Yeni sezona girerken Tottenham cephesinde en çok merakla beklenen gelişme Harry Kane’in takımda kalıp kalmayacağı hususuydu. İngiliz santrforun adı, transfer dönemi boyunca Manchester United ve Real Madrid gibi kulüplerle anılsa da Kane tercihini, transfer döneminin sonlarında Bayern Münih’ten yana kullandı. Hem Tottenham’da hem de Premier League’de efsane statüsüne ulaşmış bir oyuncunun kulüpten ayrılması tabii ki büyük bir kayıptı. Ancak başka bir bakış açısıyla bu, Ange Postecoglou için bir avantaj olarak da değerlendirilebilirdi. Zira Tottenham’ın bir devrime ihtiyacı vardı ve bunun için hocaya biraz süre vermek gerekiyordu.


Kane’in ayrılmasının ve yerine santrfor pozisyonuna direkt olarak ekleme yapılmamasının taraftarlar ve futbol kamuoyu nezdinde Tottenham’dan ve Postecoglou’ndan beklentiyi düşürdüğünü söylemek mümkündü. Dolayısıyla Postecoglou, sezon öncesi tabloya göre baktığımızda bu sezonu ilk dördün dışında bitirse de oyun olarak bir şeyler vadettiği sürece başarısız olarak görülmeyecekti. Ancak Yunan asıllı Avustralyalı teknik adam, ilk sekiz haftalık süreçte hem namağlup ilerlemeyi hem de oldukça başarılı bir futbol oynatmayı başardı. Tottenham bu süreçte Kuzey Londra derbisinde Arsenal deplasmanından beraberlikle ayrıldı ve yeni stadyumunda Liverpool’u ilk kez mağlup etmeyi başardı (Her ne kadar bu maça, VAR’ın Liverpool aleyhine verdiği hatalı kararı damga vurmuş olsa da...).


Beklentileri altüst eden Postecoglou, “Taraftarların beklentilerinin daha gerçekçi bir seviyeye çekilmesi gerekiyor mu?” şeklinde sorulan soruya her zamanki samimiliğiyle cevap vermişti: “Hayır, kesinlikle hayır! Bırakın tadını çıkarsınlar ve büyük hayaller kursunlar. Benim işim insanların umudunu kırmak değil. Bırakalım heyecanlansınlar, beklentilerin ötesine geçsinler.”


Tottenham’ın bu sezonki başarısının altında bir transfer başarısı da yatıyor. Küme düşen Leicester’dan transfer edilen James Maddison hem hücumda hem de oyun kurulumunda çok büyük rol oynuyor. İngiliz orta saha oyuncusu, ayrıca ağustos ayında ligin oyuncusu seçildi ve ilk sekiz haftayı iki gol beş asistle kapattı. Wolfsburg’dan transfer edilen Micky van de Ven de gerek hızıyla gerek savunmacılığıyla Premier League ve Postecoglou oyunu için biçilmiş kaftan olduğunu gösterdi. Ayrıca geçtiğimiz sezon bonservisi alınan ancak sezonu Udinese’de tamamlayıp bu sezon Tottenham’a katılan sol bek Destiny Udogie de en az diğer yeni transferler kadar efektif bir giriş yapmayı başardı.


Genç yıldız hem bire bir savunmada Bukayo Saka ve Mohamed Salah gibi isimlere karşı gösterdiği savunma performansıyla hem de Postecoglou’nun “sahte bek” rolüne kısa sürede uyum sağlamasıyla dikkatleri üzerine çekmeyi başardı ve formayı hemen kaptı. Hugo Lloris’ten eldivenleri teslim alan Guglielmo Vicario da hem kalecilik performansıyla hem de oyun kurulumundaki katkısıyla kusursuz bir başlangıç yaptı.


Bu isimlerin dışında Postecoglou, asıl başarısını iç transferde gösterdi. Ciddi bir bonservis bedeliyle Conte döneminde Brighton’dan transfer edilen Yves Bissouma, geçtiğimiz sezon çok az süre alabilmişti ve bazıları tarafından “bidon transfer” kategorisine sokulmaya başlanmıştı. Ancak Postecoglou, Bissouma’ya güvendi ve adeta ondan bir canavar yarattı. Örneğin Bissouma, yedinci haftada oynanan Liverpool maçında 140 kez topla buluştu, 116 başarılı pas ve %95 pas isabet oranıyla oynadı. Bunun yanında 8 ikili mücadeleye girdi ve takımına 4 faul kazandırdı. Aynı şekilde geçtiğimiz sezon istediği süreleri alamayan Pape Matar Sarr, orta sahada Bissouma ve Maddison’la harika bir uyum yakaladı ve sakatlıktan dönmeye hazırlanan Rodrigo Bentancur’a formayı kolay kolay teslim etmeyeceğini gösterdi. Uruguaylı orta sahanın takımdaki yerini alabilmek için kendini tekrar kanıtlaması gerekecek.


Postecoglou’nun Oyunculara Yaklaşımı


Ange Postecoglou, İngiltere macerasında basın toplantılarında verdiği samimi tepkilerle ve hazırcevaplığıyla da dikkat çekmeye devam ediyor. Ayrıca başarılı teknik direktörün oyuncularıyla arasına mesafe koyduğu ama onlarla bir yandan da kuvvetli bir bağ kurduğu, yani farklı bir tarza sahip olduğu da biliniyor. Postecoglou geçmişte bu konuda kendisine sorulan bir soruya şu şekilde cevap vererek yaklaşımını açıklamıştı:


“Oyuncularımla ve teknik ekibimle mesafemi bir seviyeye kadar korumam, kararlarımın duygusal olmadığı anlamına geliyor. Bu verdiğim her kararın, takımın başarısı için gerekli olan şey olduğu demek. Ama bir yandan da hissediyorum ki eğer onlar benimle yakın hissetmeselerdi, şimdiye kadar elde ettiğim başarıları elde edemezdim. Sadece bu farklı türde bir yakınlık. Oyuncularım benimle bir dakikadan uzun bir diyaloğa girmediklerini söylerler. Hayatımda genel olarak mükemmel bir sosyal varlık değilim zaten. Oyuncularımla mesafemi korurum, onların da buna alışması biraz zaman alır.”


Ayrıca Tottenham’daki bir basın toplantısında kendisine, oyuncularının onu bir “baba” gibi gördüğünün söylenmesi üzerine tecrübeli çalıştırıcı şakayla karışık bir şekilde, “Bu muhtemelen giyim tarzımla alakalıdır.” diye tepki vermişti.


“Bence bizim görevimizde bizler, elimizden gelen her konuda destek sağlıyoruz. Bunun bir kısmı da rehberlik etmek: Ben daha yaşlıyım ve daha fazla hayat tecrübesine sahibim. Futbol dışında da hayattan öğrendiğim ve onlara aktarabileceğim ne varsa, bunları onlara iletmeye çalışırım.”


Tottenham’ı Asıl Özel Kılan Unsur: Postecoglou Oyunu


Tottenham’ın ligde namağlup ilerlemesi tabii ki büyük bir başarı ve her ne kadar sezon öncesi beklentiler düşmüş gibi görünse de yerinizi sağlama almak için iyi sonuçlara ihtiyaç duyuyorsunuz. Ancak birkaç sezon önceye sararsak Tottenham, Nuno Espirito Santo ile lige City gibi bir devi devirerek iyi bir giriş yapmıştı ve Portekizli çalıştırıcı o sezon ağustos ayında ligin en iyi menajeri ödülünü kazanmıştı. Buna karşın ortada umut veren bir oyun yoktu ve sonuçlar da gelmemeye başlayınca Santo’nun Spurs macerası çok kısa sürmüştü. Ange Postecoglou ise hem iyi sonuçlar alıyor hem de bunu trend futbolun gerektirdiklerini sahada uygulayarak yapıyor.


Eski futbolcu ve bu günlerde de İngiliz futbolunun en öne çıkan yorumcularından olan Gary Neville, Postecoglou’nun özellikle bek oyuncularını saha içerisinde sahte bek olarak konumlandırmasına atıfta bulunarak “Guardiola’nın oyununu kopyalıyor.” gibi bir yorumda bulunmuştu. Postecoglou da Bournemouth galibiyetinin ardından oyununun sırrı hakkında sorulan soruya, “Sadece Pep’i kopyalıyorum dostum!” diyerek cevap vermiş ve Neville’e bir göndermede bulunmuştu. Ancak tabii ki işler bu kadar basit değildi.


Namağlup yoluna devam eden Spurs, bir önceki teknik direktörü Conte’nin sisteminden oldukça farklı bir oyun anlayışla oynuyor. Üçlü savunmadan vazgeçen Postecoglou, Romero’nun yanında van de Ven’e görev veriyor ve beklerde de Pedro Porro-Udogie ikilisini tercih ediyor. Orta üçlüyü BissoumaSarr - Maddison şeklinde kuran Avustralyalı teknik adam, ileri üçlüde de ağırlıklı olarak Dejan KulusevskiSonRicharlison’a görev veriyor.


Postecoglou dar bir kadroya sahip ve defans ile orta sahada oyuncu tercihlerini oturtmayı başardı. Hücumda ise ilk haftalarda sol kenarda Son’u, merkezde Richarlison’u tercih ediyordu ancak son dönemde Son’u merkezde, Richarlison’u ise sol kenarda görmeye başladık. Ayrıca sol kenarda Solomon ve Brennan Johnson da süre alıyorlar.


Oyun Kurulumu ve Beklerin Rolü: 2-3-5


Postecoglou geriden oyun kurulumuna önem veriyor ve Arsenal maçında görüldüğü gibi rakip her ne kadar agresif ön alan presi yapsa da bu ilkesinden kolay kolay vazgeçmiyor. Tottenham’ın oyun kurulumunda yerleşimini, birazdan hücumda göreceğimiz 2-3-5 olarak nitelememiz mümkün. Stoper ikilisi van de Ven ve Romero öndeki ikiliyi oluşturuyor.


Ayrıca Postecoglou, kaleci Vicario’yu da oyun kurarken etkin bir biçimde kullanıyor. Bu ikilinin önünde ise Bissouma yer alıyor. Bekler ise oyun kurulumunun en önemli parçalarından biri. Sahte bek veya “inverted full-back” olarak görev alan Udogie – Porro ikilisi, Bissouma’nın yanında orta saha gibi konumlanıyorlar. Kenar oyuncuları Richarlison ve Kulusevski çizgiye yakın konumlanıp rakip bek oyuncularını geride tutuyorlar ve prese katılmalarını engelliyorlar, Son ise en uçta takıma yükseklik kazandırarak rakip savunma hattının konumunu belirliyor. Maddison ve Sarr ise merkeze yakın konumlanıyor ve sıklıkla kendilerini çizgiye doğru atarak pas istiyorlar.


Oyun kurarken top stoperlere geçtiğinde Tottenham, beklerini proaktif bir biçimde kullanmıyor, bu şekilde rakibin merkezini preste manipüle etmek istiyor. Zira hem Pedro Porro hem Destiny Udogie, pas tekniği çok üst seviyede olan oyuncular değiller. Ancak bu ikilinin merkezde konumlanması büyük bir önem taşıyor. Çünkü bu ikiliyle rakibin preste eşleşmesi gereken oyuncular, kanat oyuncuları oluyor. Pedro Porro ve Udogie merkeze gelince rakip kanat oyuncuları da merkeze yakınlaşmak zorunda kalıyor ve bu durum, çizgilerin boşa çıkmasına sebep oluyor. Yani Postecoglou beklerini içeri çekerek merkezde bir yığılma oluşturuyor ve oyun kurarken çizgileri kullanmayı hedefliyor.


Bu durumda ayrıca Maddison ve Sarr kendilerini bu açılan boşluğa doğru konumlandırıyor ve kenarlara yaklaşarak topla buluşabiliyorlar. Richarlison ve Kulusevski daha ileride ve çizgiye yakın konumlandıkları için rakip bekler onları kontrol etmek istiyorlar ve topu alan Maddison-Sarr’a baskıya çıkmakta tereddüt ediyorlar. Mecbur kalıp çıktıklarında ise Tottenham’ın kanat oyuncusu boşta kalıyor ve takım arkadaşları topu ona aktarabiliyorlar.


Ayrıca beklerin merkezde kullanılmaları ve Sarr – Maddison’ın kenara yakın topla buluşmaları, çoğu zaman Tottenham’ın “üçüncü adam” prensibini uygulamasına da olanak sağlıyor. Maddison topla buluştuğunda Udogie’yi marke eden rakibin kenar oyuncusu, Maddison’a baskıya gidiyor ve bu durum Udogie’yi boşa çıkarıyor ve oyuncuya driplingle top taşıması için alan ve zaman veriyor.


Hücum Yerleşimi ve 2-3-5’in Devamı


Tottenham oyunu kurup hücuma yerleştiğinde ise yukarıda değinilen şablonun yerleşim olarak aynı şekilde devam ettiği görülüyor. Oyuna genişliği kanat oyuncuları veriyor, Maddison ve Sarr iç koridorda (rakip stoper ve bek arası, “half-space” bölgesinde) konumlanıyor ve santrforla birlikte beşli bir hat ortaya çıkıyor. Bazen orta saha oyuncularının biraz daha derinde, bek oyuncularının iç koridorlara koşu attığı varyasyonlara da şahit olunuyor. Tottenham’ın hücumda da kenarları hedeflediğini, daha doğrusu rakip savunmayı genişletip boşluk yaratmayı amaçladığı da fark ediliyor. Burada da kenar oyuncularına büyük iş düşüyor.


Hem Kuluveski hem de solda oynayan oyuncu (bu son iki maçtır Solomon ve Perisic’in de sakatlıklarıyla Richarlison oluyor), genellikle çizgide topla buluştuğunda birden fazla alternatife sahip oluyor. Bu oyuncular çizgiye inip topu tehlikeli bölgeye gönderme şansına sahip oluyorlar ya da zaten ters ayaklı oldukları için topu içe doğru çekip uzak direğe gönderme fırsatını da kullanıyorlar. Bu durumda da genellikle ters çizgideki oyuncunun ya da iç koridora gelen orta saha oyuncusunun bu bölgeye hareketlendiği görülüyor.


Ayrıca bu noktada sezona sol kenarda başlayan ancak ilerleyen haftalarda santrfora geçen Son’a da bir parantez açmak gerekiyor. Takımın Kane’den sonra yeni kaptanı olan Güney Koreli yıldız, son dönemde bağlantı oyunundaki yetkinliğini bir hayli geliştirdi. Halihazırda iki ayağını çok etkili kullanan ve kusursuza yakın bir bitirici olan Son, bağlantı oyununda da zaman zaman derine geliyor ve çizgi oyuncularına bir opsiyon daha yaratmayı başarıyor.


Tottenham’ın Ön Alan Presi


Tottenham topa sahip olma oyunun bir gerekliliği olarak rakibine ön alan baskısı uyguluyor ve bunu yaparken özellikle merkezden de risk alıyor. Genellikle 4-4-2 şeklinde rakibini karşılayan Spurs’te genellikle Maddison en uçta Son’a katılan isim oluyor ve bu ikili rakip stoperlerle bire bir eşleşiyorlar. Kenar oyuncuları ise biraz daha merkeze yakın konumlanıyor ve bu şekilde Postecoglou, rakibi kenardan oyun kurmaya zorluyor. Bu eşleşmelerin getirdiği bir zorunluluk olarak rakipler genellikle orta saha oyuncularını derine çekiyorlar ve pas opsiyonu oluşturmak istiyorlar. Bu durumda da Sarr’ın zaman zaman merkezden desteğe çıktığı görülüyor. Ancak bu merkezde takımın eksilmesi anlamına geliyor ve Tottenham için bir tehdit oluşturuyor.


Rakipler kenardan oyun kurmak istediğinde özellikle kanat oyuncularını topla buluşturduğunda Tottenham beklerinin de baskıya çıktığını görülüyor. Yani Tottenham, rakibe ön alan baskısı uygularken büyük riskler almaktan hiç çekinmiyor.


Peki Tottenham’ın hiçbir eksiği yok mu veya bu takım hiç kaybetmeyecek mi? Tabii ki eksikler var ve elbette maç kaybedecekler. Örneğin Son her ne kadar harika performanslar gösterse de Kane’den sonra zaman zaman uzun topları indirebilecek, kenar oyuncularının ortalarını havadan daha iyi değerlendirebilecek bir santrfora ihtiyaç duyuyorlar. Onun dışında Lo Celso ve Bentancur’un da şu ana kadar sakatlıkları nedeniyle devre dışı olmasıyla takımın yıldızlarından Maddison’ın bir yedeği yok ve genel olarak dar bir kadroya sahipler. İlerleyen süreçte rakipler oyuna daha fazla adapte olacaklar ve özellikle preste alınan riskleri muhtemelen uzun top planlarıyla değerlendirmeye başlayacaklar. Ancak Postecoglou, kısa sürede büyük iş başardı ve ilkelerinden taviz vermeden bu işi böyle yapmaya devam edeceğini de açıkça ifade etti. Postecoglou ile beklentileri altüst eden Tottenham’ın sezon sonu nerede olacağını kestirmek güç ama ilk dördün en güçlü adaylarından biri haline geldiler.


Postecoglou’nun 2-2 biten Arsenal maçından sonra söyledikleri de bunu destekler nitelikteydi:


“Benim için daha önemli olan şey bunun gibi büyük maçlarda kendi futbolumuzun ne kadarını görebildiğimiz. Kendi oyunumuzun ne kadarını büyük rakiplerimize karşı gösterebileceğiz? Bu durum bana geldiğimiz seviyeyi gösterecek en büyük unsur olacak ama sonuçta hala yeni bir dönemin, yeni bir oyuncu grubunun, çok genç bir oyuncu grubunun altıncı maçında olacağız. Her iki durumda da sonuçtan bağımsız olarak performansımızın, oyunumuzun en büyük ölçümüz olacağını söylerim ancak tabii ki önümüzde hala çok uzun bir yol olduğunun farkındayız.”

Mağlubiyetler geldiğinde İngiliz futbol kamuoyu muhtemelen Postecoglou için “Tek bir planı var, farklı çözümler üretmesi gerek!” diyecek. Avustralyalı teknik direktör, Celtic döneminde bir Şampiyonlar Ligi maçı öncesi düzenlenen basın toplantısında sorulan benzer bir soruya şu şekilde yanıt vermişti:


“İnsanlar tüm kariyerim boyunca bana sadece bir A planımın olduğunu söyleyip durdular ve haklılar. Benim A planım, kazanmak!”


“Tüm kariyerim boyunca bunu yapmaya çalıştım ve kupalar kazandığım sürece de çok iyi konumdayım. Kazanamadığım bir zaman gelirse, o zaman belki takımlarımın oyununu değiştirebilirim.”


Spurs elbette maç kaybedecek ve kötü de oynayacak ancak takım, Postecoglou ile kuşkusuz doğru bir yola girdi ve iyi sonuçlar her maç gelmese bile bu yoldan çıkacak gibi de durmuyor.


1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page