Yazı: Batu Çakan
Arsène Wenger’in 1 Ekim 1996’da göreve başlarken geldiği ülke 30 Haziran 2018’de görevden ayrıldığı zaman bıraktığı ülkeden çok farklıydı. 22 senelik Arsenal kariyeri hem Arsenal’de hem İngiliz futbolunda çok şey değiştirdi.
Peki Japonya’dan gelmiş bir Fransız menajer nasıl oldu da İngiltere gibi temelleri olan bir futbol ülkesinin ayarlarıyla oynadı?
İlk Zamanlar
Wenger’in takımın başına geldiği Arsenal oyuncularına bildirildiği zaman takımdaki oyuncuların büyük çoğunluğu henüz Fransız teknik direktörün ismini dahi duymamıştı. Tanınmamış ve nispeten genç (46) bir menajerin İngiltere’deki en büyük takımlardan birine gelmesi oldukça ilginç karşılanmıştı.
Wenger, düzenlediği ilk basın toplantısını şu sözlerle anlatıyor;
“İngilizcemin ne kadar kötü olduğunu hatırlıyorum. İnsanların çoğu bir anda çıkıp geldiğim için bana karşı büyük bir merak duyuyordu”
Fakat Fransız, kısa sürede kendi stilini takıma aktarmaya başladı. Arsenal’in Wenger yönetiminde yaşadığı en önemli değişiklik antrenman metotları oldu.
Antrenman Yeniliği
Topa sahip olmayı oyununun merkezine yerleştiren Arsène Wenger, antrenmanlarda oyuncularına dikine oynamanın önemini her fırsatta dile getiriyordu.
Bu amaç doğrultusunda Wenger’in takımına 8’e 8 maç yaptırıyor ve her oyuncuya topa sadece 1 kez dokunma hakkı tanıyordu, eğer oyuncu ikinci kez topa dokunursa attığı pas ileriye doğru olmalıydı. Bunu başaramaz ise top rakip takıma geçiyordu.
Wenger’in önem verdiği bir diğer konu ise takımının kondisyon durumuydu. Oyuncularından sahada basılmadık yer bırakmamalarını talep eden Fransız teknik direktör, kendi dönemine kadar İngiltere’de kondisyon amaçlı en fazla kullanılan antrenman olan bisiklete binmek yerine daha modern antrenmanlar ekledi.
Wenger’in antrenmanlarının verimliliğinden emin olamayan eski Arsenal futbolcusu Lee Dixon, yaşadıkları durumu şu şekilde anlatıyor:
“Yeterince koşmadığımızı düşünüyorduk ve takımın gerekli kondisyon seviyesinde olamayacağı konusunda endişeliydik. Wenger bize her şeyin bilimsel bir şekilde plan dahilinde işlediğini anlattı ve inanmamız gerektiğini söyledi. 10 gün sonra hepimiz müthiş bir enerjiyle doluyduk. O, ne yapması gerektiğini gerçekten iyi biliyor.”
Kulüpteki İngiliz futbolcular milli takıma gittikleri zaman Wenger’in antrenmanlarını kullanınca diğer oyuncuların onların ne yaptıklarını birçok kez anlamadığı anlar oluyordu. Teknikleri gözlemleyen diğer takım oyuncuları da Arsenal futbolcuları gibi davranınca kısa zaman içinde tüm İngiliz Milli Takımı Wenger’in antrenman metotlarını kullanmaya başladı.
Beslenme Alışkanlıkları
Wenger’in futbolcular üzerinde yaptığı en önemli etkilerden biri de oyuncuların diyetleri üzerine oldu. Fransız teknik adam İngiltere’ye gelir gelmez “Burada çok fazla şeker ve et yeniyor, sebzelere gereken önem verilmiyor.” diyerek sorunun nerede olduğunu tespit etmişti.
Japonya’da geçirdiği dönemden etkilenen Arsène Wenger, birçok besinin tesislerde bulunmasını ve oyuncular tarafından tüketilmesini yasakladı. Alkol ve diğer gazlı içecekler, ketçap gibi zararlı gıdaların tüketilmesini engelleyen Fransız teknik direktör kulüp mutfağında çıkan hamburger ve cipsin yerine tavuk, balık, buharda patates veya haşlanmış sebze getirilmesini talep etti.
Wenger döneminde Arsenal’de göze çarpan unsurlardan biri takımın her maç öncesi ve sonrası takımın Mars Bars isimli bir enerji barı tüketmesiydi. Mars Bars’ın yanında birçok ekstra vitaminle oyuncuları güçlendiren Wenger, takımının yüksek tempoda oynamasına yardımcı oldu.
Eski Arsenalli Paul Merson, Wenger’in beslenmeye ve dinamizme verdiği önemi şu şekilde anlatıyor:
“Vitaminler, diyet, yaptığımız her şey bir saat işlerdi. Kulüp binasından içeri girerdik, fizik odasında olurdu. Portakal suyu, kreatin.. Karıştır, iç, yürü. Bu iş bir makine gibi ilerlerdi. Bunu tek başına yapmamıza izin vermezdi, unutabileceğimiz için bize hiç güvenmezdi.”
Ofansif Stil
Wenger öncesi dönemde Arsenal’e İngiliz sokaklarında “1-0” lakabı takılmıştı. Hatta “Sıkıcı, sıkıcı Arsenal” ritminde bir marş bile bestelenmişti. Fransız teknik direktör takımı bu sıkıcı futboldan kurtarıp kendi bildiği gibi ofansif ve akıcı bir oyun tercih etti.
Bu akıcı ve hücuma dönük oyunu Wenger’in takıma yüklediği fiziksel kondisyon sayesinde 90 dakikaya yaymayı başaran Arsenal, henüz Wenger’in ikinci senesinde hem lig hem de FA Cup şampiyonluğu yaşamayı başardı.
İngiltere’nin izlemesi en fazla zevk veren takımını kuran eden Wenger, takıma geldiğinden beri inşa ettiği yapının en güzel meyvesini 2003/04 sezonunda aldı. Premier League’de namağlup şampiyonluğa ulaşan takım “The Invincibles” lakabını aldı.
Gençlere Yatırım
Teknik direktörlüğünde hiçbir zaman sadece hazır oyuncu kullanan bir menajer olmayan Arsène Wenger, görevde kaldığı süre boyunca kulübe birçok genç oyuncu kazandırdı.
Patrick Viera, Thierry Henry, Nicolas Anelka, Cesc Fabregas, Theo Walcott, Hector Bellerin gibi sayısız yeteneğe süre vererek takımın başarısında büyük pay sahibi yaptı.
Hatta Cristiano Ronaldo’yu Manchester United’dan önce takıma getirmek için büyük mesai harcayan Wenger, bu transfere çok yaklaşmasına rağmen Sir Alex Ferguson’a Ronaldo’yu kaptırmıştı.
Yabancılara Öncülük
Lige geldiğinde Ruud Gullit ile beraber Birleşik Krallık dışından takım çalıştıran iki teknik direktörden biri olan Arsène Wenger, 1998 yılında kazandığı Premier League şampiyonluğu ile Birleşik Krallık dışından ligi kazanan ilk teknik direktör olmayı başardı.
Wenger’in bu başarısı diğer takımların yabancı teknik direktör getirmekten çekinmemelerini sağladı. İngiltere’de son yıllarda gerçekleşen futbol devriminin öncüsü olan Pep Guardiola ve Jürgen Klopp gibi menajerlerin önünü açan Arsène Wenger’di.
Günümüze Etkisi
Arsène Wenger’in öne çıktığı bütün bu alanlara bakıldığı zaman günümüzde hala güncel olarak Fransız menajerin izinden gidildiği göze çarpıyor.
Antonio Conte, Jürgen Klopp gibi teknik direktörlerin antrenmanlarda takımlarına ne kadar fiziksel yük yükledikleri bilinen bir durum. Ek olarak Conte’nin oyuncularının beslenmelerine çok önem verdiği ve birçok gıdayı yasaklı kıldığı biliniyor.
Wenger’in kariyeri boyunca kullandığı akıcı hücum futbolu günümüzde birçok menajer tarafından benimsenmiş durumda. Geçiş oyununda çok etkili olan Arsène Wenger’in Arsenal’i, geçiş oyununun bu kadar önem kazandığı bir dönemde takımlara bir örnek oluşturuyor.
Wenger’in Arsenal’de iken gençlere ne kadar önem verdiği hem diğer takımlardan hem akademiden takıma kazandırdığı birçok oyuncudan açıkça belli olan bir durum. Arsenal hâla efsane teknik direktörünün izinden gidiyor. Bukayo Saka, Gabriel Martinelli, Emile Smith-Rowe gibi genç yıldızlarıyla Premier League’in zirvesinde yer alan Arsenal, 2003/04 sezonundan sonraki ilk şampiyonluğunu arıyor.
Ancak bütün bu unsurları bir kenara bırakacak olursak Wenger’in İngiliz futboluna yaptığı en büyük iyilik Birleşik Krallık dışından menajerlere kapıyı açmış olması. Son 5 senede Premier League’in dünyanın en çok izlenen ligi haline gelmesi ülkeye gelen Avrupalı teknik adamlar sayesinde oldu. Eğer Wenger İngilizleri yabancı teknik direktörlerin başarısına inandırmasaydı Premier League günümüzde geldiği noktaya ulaşamayabilirdi.
Comments