Cehenneme Hoş Geldin Jose
- FourFourTwo Türkiye
- 1 May
- 9 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 8 May

Yazan: Ed McCambridge
Çeviri: Yağız Demirtaş
Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki maç zaten yeterince ateşli değilmiş gibi, Jose Mourinho’nun Ali Sami Yen’e yapacağı ilk derbi ziyareti her zamankinden daha fazla kıvılcım vaat ediyordu. FFT ekibi, tarih boyunca çekişmeli geçen Kıtalararası Derbi’yi izlemek için İstanbul’a gitti…
Arif Nihat Asya, Kubbeler kasidesinde şöyle der “Bunlar, bu kubbeler, bu minareler,
akçayla olacak işler değildi.” Onun için İstanbul, aşk demekti. Kubbeler de aşkla inşa edilmişti. Kubbeler, 1975’te vefat eden Asya’nın ardından da Türk edebiyatının en çok sevilen eserlerinden biri olmaya devam etti. Asya’nın efsanevi yazıları, 2.500 yıldan daha uzun bir süre önce kurulan bu şehrin kaosunu, güzelliğini ve sıcaklığını kusursuz bir şekilde yansıtır.
Bu nedenle, İstanbul’un sert bir soğuk hava dalgasının pençesinde olduğunu görmek FFT için biraz moral bozucuydu. Haftalardır yoğun kar yağıyor ve biz havaalanı pistine adım attığımızda gri bulutlar ve sıfırın altındaki sıcaklıklar bizi karşılıyor.
Neyse ki Türkiye’ye telaşlı pazarları ya da kumlu plajları için gelmedik; patlayıcı ünüyle bilinen bir futbol maçı için buradayız: Galatasaray vs Fenerbahçe. Üç Büyükler’in iki temsilcisi (iğeri İstanbul’un bir başka köklü kulübü Beşiktaş)Galatasaray ve Fenerbahçe, ülkenin en çok taraftara sahip ve en başarılı iki kulübüdür. Sırasıyla 24 ve 19 lig şampiyonluğu ile bu ünvanı taşıyorlar.
Bu iki takımın karşılaşmaları, dünya futbolunun en ateşli derbileri arasında yer alır ve sıklıkla şampiyonluk yarışının kaderini belirler. Bu rekabet hem fiziksel hem de metaforik olarak bir ayrılığa sahiptir. İstanbul’un kalbinden geçen ve Karadeniz’i Marmara Denizi’ne bağlayan Boğaz’la birbirinden ayrılırlar: Galatasaray Avrupa kıtasında, Fenerbahçe ise Asya kıtasındadır. Kıtalararası Derbide iki farklı dünya çarpışır.

FourFourTwo’ya konuşan eski Bayern Münih, Arsenal ve Galatasaray forveti Lukas Podolski, “Bazı büyük derbilerde oynadım ve inanın bana, bu en büyüklerinden biri, insan böyle maçlar için futbol oynar. Atmosfer inanılmaz – bunu başka bir şeyle kıyaslamak çok zor.” Diyordu.
“Türk taraftarların takımlarına karşı büyük bir tutkusu var. Sahada bunu doğrudan hissediyorsunuz; tribünlerden gelen nefret ve sevgi aynı anda üzerinize yağıyor. O duyguyu tam olarak anlayabilmek için orada olmanız gerek. Galatasaray Fenerbahçe’yle oynadığında tüm ülke durup sadece bu maça odaklanır.”
Fenerbahçe’nin eski golcüsü Mert Nobre de Podolski’yle aynı fikirde. “Bu maç Türk futbolunun geri kalanıyla kıyaslanamaz, ölçülemez – bu, şampiyonluk içinde bir şampiyonluktur,” diyor 44 yaşındaki Nobre. 2004-2006 yılları arasında Fenerbahçe formasıyla çıktığı 107 maçta 55 kez ağları sarsmıştı. “Brezilya’da 70.000 kişinin izlediği klasik derbilerde oynadım ama bu maçların hiçbiri bununla kıyaslanamaz.”

Nobre, biri şampiyonluk maçında olmak üzere, Galatasaray’a karşı attığı üç golün katkılarıyla, Sarı Kanaryalar’la üst üste iki lig şampiyonluğu yaşamıştı. “O goller unutulmaz,” diyor. “O duyguyu ve hissi kelimelerle anlatmak imkânsız. Gol attıktan hemen sonra stadyumun ‘Nobre, Nobre, Nobre’ diye inlediğini duymak... bunlar kalbimde hep saklayacağım anılar olacak.”
FFT, kar ve çamur içinde bulduğu bir taksiyle şehrin Avrupa yakasına geçiyor. Havada elle tutulur bir enerji var.
“Bu maçlar, sezonun geri kalanından tamamen farklı geçen bir haftayı temsil eder,” diye devam ediyor Nobre. “Sokaklar, restoranlar, kafeler, fabrikalar, okullar ve özellikle medya tamamen derbiye odaklanır. Maçlardaki atmosfer ise gerçekten muhteşemdir. Stadyumun içindeyken hissettiğiniz adrenalin, bu dünyaya ait değil gibidir.”
Her şehir içi derbisinde olduğu gibi, her anı olumlu değildir. Biz, Beşiktaş semtindeki duman altı bir kafede bizi bekleyen yerel gazeteci Melih Tota ile buluşmaya geldik. “Bu maç genellikle holiganlık, şiddet, kan dökülmesi ve nefretle anılır,” diye iç geçiriyor, pencere kenarındaki masada çayından bir yudum alırken. “İlk kez 1909’da dostluk maçı olarak karşılaştıklarından beri birçok şiddetli çatışma yaşandı. 1934’te taraftarlar ve polis ilk kez çatıştı ve bu olay, nefretin fitilini ateşledi.”
“On yıllar boyunca, her iki kulüp de Türk futbolunun öncülerine dönüşürken rekabet giderek büyüdü. Bu artık sadece bir maç değil; gurur, onur ve üstünlük meselesine dönüştü,” diyor. “Elbette en meşhur sahnelerden biri, 1996 yılında Graeme Souness’ın Galatasaray bayrağını Kadıköy’de sahanın ortasına dikmesiydi.”
“Sonra 2007’deki ‘Sulu Derbi’ vardı,” diye devam ediyor. “Galatasaray, yeni şampiyon olan rakipleriyle oynanacak maçı engellemek için tribünlerde isyan çıkardı. Sahaya su şişeleri, bardaklar, çakmaklar, cep telefonları, koltuklar ve daha birçok şey atıldı. Olaylar o kadar büyüdü ki, polis kendini savunmak için silah çekmek zorunda kaldı.”
“2012’de ise, şampiyonluk son maça kalmıştı. Mücadele golsüz berabere bitti ve bu sonuç Galatasaray’ı şampiyon yaptı,” diye anlatıyor. “Ancak Galatasaray kutlama yaparken, Fenerbahçe taraftarları sahaya inerek protesto etti. Polis onlara biber gazı kullandı ve bu, stat içinde ve dışında şiddetli olaylara yol açtı. Bir polis aracı benzin istasyonunun içinde ters çevrilip yakıldı.”
Halk için endişe verici olan ise, nefretin aslında giderek artması. “Genel görüş, şu anki derbi atmosferinin tarihin en kötü dönemini yaşadığı yönünde,” diye devam ediyor Nobre. “Eskiden derbiye hazırlık bir hafta sürerdi. Şimdi taraftarlar bir ay önceden tartışmaya başlıyor. Maç sonuçlarına verilen tepkiler ise daha da kötü. Bir taraf kazanırsa, diğer taraf hile yaptı deniyor. Kaybederlerse, federasyonun bir komplosuna kurban gittiklerine inanıyorlar. Her geçen yıl daha da kaotik bir hâl alıyor.”

ATEŞE KÖRÜKLE GİTMEK
FFT, çocukluğundan beri Fenerbahçeli olan Barış Topkaya’nın sahibi olduğu bir mekana uğruyor.
Limon ağaçları ve mozaiklerle dolu restoranının avlusunda oturmak için hava fazla soğuk, bu yüzden içeriye geçip bir masaya oturuyoruz. Sıcacık bir ekmek, humus ve zeytin eşliğinde, iş insanı o olayların oyuna olan sevgisini nasıl etkilediğini anlatıyor.
“2011’den bu yana yaşananlar, futbolla olan ilişkimi tamamen değiştirdi,” diyor, garsonlar masalar arasında çaydanlıkları taşırken. “Bu nahoş olaylar geliştikçe, başkanımız hapse atıldıkça ve camia olarak itibarımız sorgulanmaya başlandıkça, biz de otoritelere karşı sesimizi yükselttik.”
“Fenerbahçe şikecilikle damgalandı, Galatasaray ise sadece durup izledi. Bizimle omuz omuza durma fırsatları vardı, ama onun yerine bu durumu Türk futboluna hükmetmek için bir fırsat olarak gördüler.”
Son beş tam sezonda en fazla toplam puanı toplayan takım olmasına rağmen, Fenerbahçe 2014’ten bu yana Süper Lig şampiyonluğu yaşayamadı. Geçtiğimiz sezon ise inanılmaz bir şekilde 99 puanla şampiyonluğu kaçırdılar; efsane futbolcu, şimdinin teknik direktörü Okan Buruk yönetimindeki Galatasaray 102 puan toplayarak son 10 sezondaki beşinci şampiyonluğunu kutladı.
“Toplumun ve Türk futbolunun en tepesindekiler bize karşılar, bizi yok etmeye çalıştılar,” diyor Topkaya. “Maçlara büyük ölçüde etki eden kararlar her zaman Galatasaray’ın lehine, bizimse aleyhimize veriliyor – özellikle derbilerde bu durum söz konusu.”
Doğru olsun ya da olmasın, bu paranoya toplumları birbirinden kopardı. “İş yerimin ortağı bir Galatasaraylı,” diyor Topkaya. “Her iki takımın taraftarlarıyla da poker oynuyorum ama asla futbol konuşmuyoruz. Eğer konuşursak, iş çığırından çıkar. Tanrı Galatasaray’ı affedebilir ama ben asla affetmem.”
Bu barut fıçısının ihtiyaç duyduğu son şey, ateşe körükle giden biriydi ve sonra, geçen yaz Fenerbahçe, Jose Mourinho’yu takımın başına getirdi. “Benim hayallerim, sizin hayalleriniz,” diye haykırdı The Special One, Haziran’daki tanıtımında tıklım tıklım dolu olan Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda. Komplo teorilerinden asla kaçınmayan Mourinho, kendine oldukça uygun bir taraftar kitlesi bulmuştu. Kasım ayında Trabzonspor’a karşı alınan kıl payı galibiyetin ardından – ki maçta birçok tartışmalı hakem kararı olduğunu düşündü – Portekizli teknik adam, zaten patlamaya hazır olan ortamı daha da alevlendirdi. “Beni buraya getirdikleri için Fenerbahçe’yi suçluyorum,” diyerek öfkesini paylaştı. “Bana gerçeğin sadece yarısını söylediler. Eğer tüm gerçeği anlatsalardı, gelmezdim. Ama gerçeğin yarısı ve oyuncularımla birlikte, sisteme karşı savaşacağız.”
Mourinho, Eylül ayında evinde oynadığı ilk Kıtalararası Derbiyi 3-1 kaybetti. Tahmin edileceği üzere, o maçta da hakem standartlarıyla ilgili endişelerini dile getirdi ve bu durum, Galatasaray’ın sosyal medya hesaplarının ona alaycı bir şekilde “The Crying One” lakabını takmasına neden oldu.
Hakemler, son iki sezon boyunca Türkiye’de öyle büyük bir sorun haline geldi ki, bu akşamki derbide ilk kez bir yabancı hakem görev yapacak. Sloven hakem Slavko Vincic, şampiyonluk yarışının kaderini belirleyebilecek bu maçta iki tarafı da memnun etme gibi hiç de kolay olmayan bir görevi üstlenecek. Galatasaray, ligde altı puan farkla lider durumda.
Akşam yaklaşırken, FFT metroya atlayıp Taksim semtinde bulunan Galatasaray Lisesi’ne gidiyor—lig liderinin 1905 yılında adını aldığı bu lise, günümüzde hâlâ maç öncesi taraftarların buluşma noktası olarak hizmet veriyor. Bizi, FourFourTwo Türkiye’de marka direktörü ve sunucu olarak çalışan Müjde Elmas karşılıyor
“Burada, buna ihtiyacınız olacak,” diye gülümsüyor, sokakta çalan geleneksel Türk klarnetlerinin sesi eşliğinde. Kırmızı ve sarı ipliklerle örülmüş bir atkı uzatıyor bize. “Burası tam olarak Galatasaray’ın kalesi – ortama ayak uydurmak isteyeceksin.”
Müjde Elmas, bizi Arnavut kaldırımlı dar bir sokağa götürüyor; ortalık gürültüyle çalkalanıyor, sarı kırmızı dumanlar göğe yükseliyor. Küçük bir meydanda coşkulu bir taraftar kortej için toplanmış. “İyi bir maç seçtiniz,” diye bağırıyor kalabalığın arasında. “Sadece Fenerbahçe kazanırsa şampiyonluk yarışı üç puana ineceği için değil, aynı zamanda yabancı hakem olduğu için de. Galatasaray da bunu istiyordu. Hakemleri satın aldıkları ya da tehdit ettikleri yönündeki suçlamaların asılsız olduğuna inanıyorlar ve kimin yönettiği fark etmeksizin kazanabileceklerini kanıtlamaktan memnunlar.”

“Ama bunu mümkün kılan kişi Mourinho’ydu. Onun gelişi, Türk futbol tarihinin en büyük transferiydi. O bir ikon. Futbolumuzun üstüne ışık tuttu ve burada olmasından gurur duyuyoruz. Ama elbette, bu kadar kutuplaştırıcı bir figür, futbolumuzdaki ayrışmayı daha da derinleştirdi.”
FFT, yazın Napoli'den büyük bir sükseyle kiralanan santrafor Victor Osimhen’e ithafen onun maskesini takan birçok Cimbom taraftarını fark ediyor. Nijeryalı yıldız, 2021’de yaşadığı göz çukuru kırığından bu yana çıktığı her maçta koruyucu maskesini takıyor. Bu sezon şimdiden 20 gole ulaşmış durumda. “Bu Galatasaray takımı inanılmaz yetenekli,” diye bağırıyor Elmas. “Ligin zirvesindeler çünkü hem iyi bir teknik direktörleri hem de harika oyuncuları var – Osimhen, Mauro Icardi, Mario Lemina, Alvaro Morata. Aynı zamanda Fenerbahçe de çok güçlü; Edin Dzeko ve Dusan Tadić gibi isimleriyle birlikte. Aslında, bu derbi muhtemelen tarihte hiç bu kadar yıldızlarla dolu olmamıştı.”
Bir taraftar, elinde megafonla bir sokak lambasının tepesine çıkıyor ve yeni bir tezahürat başlatıyor, kalabalık çılgına dönüyor!

CEHENNEMDE SOĞUK BİR AKŞAM
Grup stadyuma doğru yürüyüşe geçerken, FFT hızla metro istasyonuna dalıyor. Trene bindiğinizde, maçın çoktan başlamış olduğunu sanabilirsiniz. Balık istifi gibi sıkışmış taraftarlar, tüm yol boyunca avazları çıktığı kadar bağırıyor ve vagonun tavanına tempo tutarak vuruyorlar.
Sonunda soğuk bir gece ayazına çıkıyoruz ve Galatasaray’ın devasa Ali Sami Yen Stadyumu’nu ilk kez görüyoruz. 2011 yılında, aynı ismi taşıyan ve taraftarların "Cehennem" lakabını taktığı, eski ve göz korkutan mabedin yerine açılmış. Yeni stat da en az eskisi kadar ürkütücü.
Bu maç için 30.000’den fazla polis görevde — üç sıra halinde, ellerinde kalkanlarla ev sahibi taraftarları perondan turnikelere yönlendiriyorlar. FFT, basın girişinden sıyrılıp koltuğuna doğru ilerliyor.
Eğer metro gürültülüydü diyorsanız, stadyumun sesi bambaşka bir boyutta. Geleneksel Türk müzikleri hoparlörlerden çığlık gibi yükseliyor, 50.000’den fazla Galatasaray taraftarı coşkularını haykırıyor. FFT birçok stadyuma gitti, ama bu kadar dik tribünleri pek az yerde gördü.

Karşı köşede, Fenerbahçe’nin kanarya sarısı taraftar grubu çıldırmış durumda. Ardından ellerindeki meşaleleri Galatasaray tribünlerine doğru fırlatıyorlar. Açtıkları bir bayrağın üstünde Mourinho’nun yüzü bize doğru bakıyor. Diğer yanda, çılgına dönmüş ev sahibi tribün dev bir aslan yüzü posteri açıyor. Deplasman tribününün tezarühatları yoğun ıslık ve yuhalanmayla karşılanıyor.
Çok geçmeden takımlar sahaya çıkıyor, oyuncular tokalaşıyor, yerlerini alıyor ve maç başlıyor. Her pasta, her mücadelede, her kafa topunda tribünlerden büyük bir gürültü yükseliyor. Sert geçen maçta her iki takım da erken dakikalarda gole yaklaşıyor: Youssef En-Nesyri Fenerbahçe adına topu üstten dışarı yollarken, Osimhen’in kafa vuruşu sağ direğin hemen yanından auta gidiyor.
14. Dakikada Fenerbahçe, Oguz Aydın’ın şutunun savunmaya çarpıp ağlara gitmesiyle gol attıklarını sanıyor, ancak sevinçleri kısa sürüyor. Galatasaray’ın 38 yaşındaki kalecisi, kaptan Fernando Muslera – kulüpteki 14. sezonunu geçiriyor – gol pozisyonu öncesinde engellendiği için gol iptal ediliyor. Ev sahibi tribünler bu kararı bir gol gibi kutluyor.

Vincic’in 33. dakikada bir diğer kritik karar daha vermesi gerekiyor: Osimhen, Fenerbahçe ceza sahası içinde yere itiliyor. Galatasaray yedek kulübesinin tamamı öfkeyle sahaya fırlıyor ama hakem kararından dönmüyor. Mourinho ise alkışlıyor. Yoğunluk öylesine yüksek ki, FFT neredeyse donmuş ayaklarını hissedemediğini unutuyor.
İkinci yarıda her iki takımın da gol şansları oluyor. 49. dakikada Osimhen, tehlikeli bir ortayı yakalamak için uzanıyor ama topa yetişemiyor. Eski Manchester United orta sahası Fred, Galatasaray kalesine çok yakın bir pozisyonda topu dışarı vuruyor—topu ağlarla buluşturması içten bile değilken. Galatasaray kaptanı Muslera bir kez daha takımını kurtarıyor; köşe vuruşundan gelen topa Alexander Djiku’nun yaptığı kafa vuruşunu yerden uzanarak çıkarıyor.
Maç boyunca yumuşak penaltı beklentileri ve kaçan yarım fırsatlar sürüyor ama 95 dakikalık sinir harbinden sonra hakemin son düdüğüyle skor tabelası 0-0’a kilitleniyor. Galatasaray, puan farkını koruyarak liderliğini sürdürüyor.
FFT, elinde hak edilmiş bir bardak Türk çayıyla, tanık olduğu en unutulmaz basın toplantılarından birine iniyor. Mourinho hemen hakemi “üst düzey bir performans” gösterdiği için övüyor, ancak ardından ipin ucunu kaçırıyor: Türk dördüncü hakeme dönüp, “Eğer hakem sen olsaydın, felaket olurdu,” dediğini itiraf ediyor. Bu sözler sonrası Türkiye Futbol Federasyonu 62 yaşındaki teknik adama para cezası ve dört maçlık bir men veriyor; bu ceza daha sonra itiraz üzerine iki maça indiriliyor.
Mourinho’nun basın toplantısında işi henüz bitmemişti. “O büyük atlayıştan sonra,” diye başlayıp Osimhen’in ilk yarıdaki penaltı beklentisine atıfta bulunarak, “Onların kulübesi maymunlar gibi zıplıyordu.” Sözlerinin kötü niyetli olmadığından neredeyse eminiz, ama bu ifadelerin bir tepkiyle karşılaşması kaçınılmaz gibi görünüyor.

ÖFKELİ ÇATIŞMA
Ertesi sabah, Kadıköy'e giden metroda yol alırken, Galatasaray'dan Mourinho'nun dünkü sözlerine dair bir açıklama görmek kimseyi şaşırtmıyor.
“Türkiye’ye geldiği günden beri Mourinho, Türk halkını küçümseyici açıklamalarda bulunmuştur,” deniliyordu açıklamada, Mourinho’nun “maymun gibi zıplıyorlardı” sözlerine atıfta bulunarak. “Dün gece, bu saldırgan yorumlarını insanlık dışı bir seviyeye taşımıştır. Irkçı ifadeleri sebebiyle hakkında suç duyurusunda bulunacağız.”
Fenerbahçe Stadı’nın hemen yakınında, şık bir kafede tanıdık bir yüzle buluşuyoruz. “Sizi uyarmıştım, çok hareketli geçeceğini söylemiştim'' diyor FFT Türkiye’den Müjde Elmas, bize bir çay uzatırken gülümseyerek. “Mourinho ırkçı değil, bunu herkes biliyor. Ama bu ligde rakipleri onun söylediği her şeyi fırsata çevirmeye çalışır. Çok daha dikkatli olmalı.” Mourinho, sözlerinin ırkçılıkla hiçbir ilgisi olmadığını ısrarla savunarak Galatasaray’a karşı hakaret davası açıyor.
Öğle yemeği ve bir şişe Türk milli içkisi rakı eşliğinde FFT, bir anda farklı bir şehirde gibi hissettiğini söylüyor. “Her şey çok çabuk normale döner,” diye gülüyor Elmas. “Maç bitti, öfke ve suçlamalar kısa sürede dağılır, insanlar hayatlarına geri döner bu derbilerden sonra. Ta ki bir sonrakine kadar.”
İskeleye yürüyüp Elmas’a yardımları için teşekkür ediyoruz ve havaalanına doğru yolculuğumuz başlasın diye bir vapura biniyoruz. Yoğun, ufuk açıcı ve — eğer henüz belirtmediysek — buz gibi geçen 36 saatin sonuna geliyoruz.
Kadim İstanbul silüetinin üzerinde güneş batarken (ünlü Sultanahmet Camii görkemli bir yarı gölgeye bürünmüş) bu güzel, kadim ama derinden bölünmüş şehri yaran buzlu Boğaz’ı geçiyoruz.
Şair Asya’nın bir zamanlar yazdığı gibi, bu kubbeleri ve minareleri aşk inşa etmiş olabilir. Ama belli ki, oldukça karmaşık bir aşk.
Platform arayüzünü sade ve anlaşılır tutan Bahsegel, dijital eğlencede sınır tanımıyor. İster canlı maçların heyecanını yaşayın, ister casino şans oyunları ya da etkileyici slot oyunları ile şansınızı deneyin. Bonus kampanyaları, hızlı bahis alışverişi sunan yapı, yeni başlayanlar ve profesyoneller için ideal. Tüm bunlara ulaşmak için http://giris-bahsegel.com/ sitesini mutlaka inceleyin.