top of page

Gençlerbirliği Mirası


Yazan: Arda Yetkincan


Türk futbolunun tarihinde bazı kulüpler vardır ki, şampiyonluklar kazanmasalar da ayakta kalma biçimleriyle ders niteliğindedir. Ankara'nın göbeğinden, mütevazı ama kararlı bir duruşla gelen Gençlerbirliği, yıllarca “borçsuz kulüp” olmanın mümkün olduğunu gösterdi. Bu yazı, yalnızca bir futbol kulübünün değil, aynı zamanda bir futbol vizyonunun ve onun ardındaki büyük bir adamın, İlhan Cavcav’ın hikâyesidir.



Cumhuriyetle Yaşıt Bir Kulüp


1923 yılında Ankara Sultanisi öğrencilerinin okul takımına seçilmemesiyle başlayan bir isyan, üzerinden bir asır geçmesine rağmen bağımsızlıkla yaşayan bir Cumhuriyet kulübüne dönüştü. Ankara Futbol Ligi’nde 34 sezon mücadele edip 10 kez şampiyonluk elde ederek bölgesel arenada rüzgâr estiren kulüp, 1941 ve 1946’da Beşiktaş’la oynadığı finali kazanarak iki kez Türkiye şampiyonu oldu.


1959’da kurulan profesyonel Millî Lig’e kurucu takım olarak dahil olan Gençlerbirliği, 1965-66 sezonunda Galatasaray ve Beşiktaş’ın ardından lig üçüncüsü olarak o döneme kadarki en yüksek Süper Lig sıralamasını elde etti. Bu başarı, 2002-03 sezonunda tekrarlanarak kulüp tarihine geçen iki ayrı üçüncülükten biri oldu.


İlhan Cavcav Türk Futbolunun Sessiz Devrimcisi


1970’lerden itibaren sürekli bir iniş-çıkış dönemi yaşayan Gençlerbirliği, 1978-79 sezonunda 3. Lig’e düşerek tarihindeki en düşük seviyeye indi. Ancak 1981’de öyle biri başkanlığa geldi ki, kulübün kaderi de futbol tarihindeki yeri de değişti!


1981’de başkanlığa gelen İlhan Cavcav, sadece bir futbol kulübü değil, bir sistem kurdu. Borçsuz yönetim, oyuncu yetiştirme, Afrika’dan ve Anadolu’dan yetenekli gençlerin keşfedilmesi, altyapıya yatırım ve transfer disiplini gibi ilkelerle kulübü ayağa kaldırdı.


1983’te yeniden 1. Lig’e çıkan Gençlerbirliği, Cavcav’la birlikte istikrarlı bir orta sıralar takımına dönüştü. Ancak kulübün asıl patlaması, 2000’li yıllarda gelecekti.


Avrupa’da Sakin Bir Fırtına: 2003-04 Sezonu


İlhan Cavcav’ın sabırla inşa ettiği sistem, 2003-04 UEFA Kupası’nda Avrupa futbolunun dikkatini çekecek bir başarıya dönüştü. Bu başarı tesadüf değildi.


Bir sezon önce, 2002-03 Süper Lig sezonunu Galatasaray ve Beşiktaş’ın ardından 3. sırada tamamlayan Gençlerbirliği, Avrupa bileti alarak Türk futbolunda sessiz ama sağlam adımlar atan bir güç hâline gelmişti.


Teknik direktör Ersun Yanal önderliğindeki takım, agresif, tempolu ve hücum odaklı oyunuyla sıradışı bir kimlik kazandı. Takım yıldızlarla değil, sistemle ilerliyordu.


Avrupa serüveni, 24 Eylül 2003’te Ankara’da Blackburn Rovers karşısında alınan 3-1’lik galibiyetle başladı. İngiltere’deki rövanşta 1-1’lik skorla tur atlayan Gençlerbirliği, ilk kez ciddi biçimde Avrupa basınının radarına girdi.


Sonraki rakip Sporting Lizbon’du. Ankara’daki ilk maç 1-1 berabere bitti. Ancak deplasmanda oynanan ikinci maçta Gençlerbirliği, Portekiz temsilcisini 3-0 gibi net bir skorla eleyerek büyük sükse yaptı. O dönem kısa süre önce kadrosunda Cristiano Ronaldo’yu barındıran bu takımın elenişi, Avrupa’da “Kim bu Gençlerbirliği?” sorusunun daha sık sorulmasına neden oldu.


Üçüncü turda rakip Parma’ydı. İtalya’da ilk maçı 1-0 kazanan Gençlerbirliği, Ankara’daki rövanşta oynadığı en dominant futboluyla rakibini 3-0 mağlup etti.


Toplam skor 4-0 olmuştu. Avrupa'nın büyük liglerinden gelen rakipler bir bir elenmişti.

Sıra dördüncü tura geldiğinde ise rakip, o sezon UEFA Kupası'nı kazanacak olan Valencia’ydı.

11 Mart 2004’te Ankara’da oynanan ilk maçı Gençlerbirliği, Filip Daems’in penaltı golüyle 1-0 kazandı.


25 Mart 2004’te Mestalla’daki rövanşta ise normal süre Valencia’nın 1-0 üstünlüğüyle sona erdi.

Toplam skorda 1-1 eşitlik sağlanınca maç uzatmalara taşındı; ancak Gençlerbirliği, 94. dakikada Vicente’nin golüyle geri düştü. Uzatmalarda direnmeye çalışsa da tur, Valencia’nın 2-0’lık galibiyetiyle sona erdi.


Ancak unutulmaması gereken bir detay vardı: Valencia, o sezon UEFA Kupası boyunca yalnızca Gençlerbirliği’ne mağlup oldu.


Bu başarı yalnızca bir seri galibiyet değil; akılla kurulan bir takımın, mütevazı bir bütçeyle Avrupa devlerine kafa tuttuğu gerçek bir futbol hikâyesiydi.


Gençlerbirliği, sahada taktik disiplinle; ekonomik modelde Cavcav vizyonuyla Türk futbolunun en unutulmaz Avrupa yolculuklarından birine imza attı.


Bu unutulmaz Avrupa yolculuğu, Cavcav yönetiminin meyve verdiği son büyük dönemlerden biri oldu. Ancak bu başarının ardından, kulübün kaderinde farklı bir sayfa açılacaktı.



Cavcav’sız Yıllar: İlk Borç


Uzun yıllar ligde orta sıralarda yer alan Gençlerbirliği’nde, İlhan Cavcav’ın 2017’deki vefatının ardından kulüp başkanlığına oğlu Murat Cavcav geçti. Ancak bu geçiş, kulüp tarihinde yeni ve zorlu bir dönemin başlangıcı oldu.


2017-18 sezonunda alınan kötü sonuçlar ve teknik yönetim krizleri sonucunda, Gençlerbirliği 29 yıl sonra Süper Lig’den düştü. Cavcav sonrası yönetim, hem sportif hem de mali açıdan büyük bir kırılma yaşadı.


İlhan Cavcav’ın kasasında bıraktığı yaklaşık 70 milyon TL kısa sürede harcandı ve kulüp 137 milyon TL borçla karşı karşıya kaldı. Bu, Gençlerbirliği tarihinde ilk kez yüksek sesle telaffuz edilen borç rakamıydı.


Yaşanan bu finansal kriz sonrası, 2021 yılında başkanlığa seçilen Niyazi Akdaş döneminde, FIFA ve TFF nezdinde açılan davaların etkisiyle kulübe transfer yasağı geldi. Takım bu yasağı 2021-2022 sezonunun devre arasında kaldırmak zorunda kaldı. Zorlu koşullara rağmen sezon sonuna kadar direnerek, 1. Lig'de kalmayı başardı.


Şirketleşme, Delege Krizi ve Yeniden Yapılanma


2023-2024 sezonunda play-off hedefleyen Gençlerbirliği, şirketleşme görüşmelerinde 3/4 delege çoğunluğunu sağlayamadı. Niyazi Akdaş istifa etti.


3 Mart 2024’te başkanlığa Osman Sungur yalnızca bir oy farkla seçildi.


Borçlara, yasaklara, belirsizliklere rağmen bir asrı geride bırakan Gençlerbirliği, bugün Eryaman’da yeniden bir başlangıcın hayalini kuruyordu.


Yeni dönemde teknik direktörlük koltuğu, altyapıya verdiği önem ve sistematik futbol anlayışıyla tanınan Hüseyin Eroğlu’na emanet edildi.


Daha önce Altınordu'da uzun yıllar görev yapan ve birçok genç yeteneği Türk futboluna kazandıran Eroğlu, Gençlerbirliği'nin geleceğini yeniden yapılandırmak için göreve getirildi.



2024-2025: Süper Lig Yolculuğunun Son Durağı


Hüseyin Eroğlu yönetimindeki Gençlerbirliği, 2024-2025 sezonuna istikrarlı ve kararlı bir yapıyla başladı.


Mütevazı kadrosuna yapılan akılcı takviyelerle kırmızı-siyahlılar sezon boyunca zirve yarışından kopmadı. Takım, sezon boyunca hem iç sahada hem de deplasmanda dengeli ve disiplinli bir futbol sergiledi.


Gençlerbirliği, sezonun son maçında Malatyaspor’u beklenildiği gibi mağlup ederek 2024-2025 sezonunu Kocaelispor’un ardından ikinci sırada tamamladı. 4 yıl süren Süper Lig hasretine nokta koydu ve yeniden en üst lige yükseldi.


Bu yalnızca bir terfi değil; borçların, transfer yasaklarının, şirketleşme krizlerinin ve düşüşlerin ardından ayağa kalkmanın, doğru futbol aklının ve camia kenetlenmesinin meyvesiydi.


Gençlerbirliği, yalnızca 90 dakikalık maçların değil; bir yüzyıllık iradenin, sabrın ve adanmışlığın adıdır.


Bugün Süper Lig’e geri dönen bu kulüp, Türkiye’de sürdürülebilir futbolun mümkün olduğunun yaşayan bir kanıtı olarak duruyor.


Geçmişten bugüne taşınan bu miras, yalnızca futbol tarihine değil, başkentin ruhuna da kazınmıştır.


Kırmızı ve karanın öyküsü, her sezon yeniden yazılır. Bu öyküde daima emeğin, sadakatin ve sarsılmaz bir aidiyetin izi bulunur.


Süper Lig'e hoş geldin, başkentin kırmızı karası.

Comments


BEYAZ-01_edited.png
  • Instagram - Beyaz Çember
  • Facebook - Beyaz Çember
  • Heyecan - Beyaz Çember
visa-mastercard-logo.jpg

Copyright © 2020 Lobby Lobos Reklam Her hakkı saklıdır. FourFourTwo.com'da yer alan hiçbir içerik,

FourFourTwo.com'un yazılı onayı olmaksızın yayınlanamaz, yeniden yazılamaz ve bu içeriklerin dağıtımı yapılamaz.

bottom of page