top of page

Bir Zamanlar FourFourTwo'da!



Marco van Basten San Siro’da, 1995 yılında kendi cenazesine katıldı. Daha 30 yaşındaydı ama bileği kırılmış, geçirdiği ameliyatlar durumunu daha da kötüleştirmişti. Pembe tişört üzerine giydiği süet ceketle, sayısız hatıralar yaşadığı stadın içinde dolaşarak AC Milan taraftarlarına veda ediyordu. Aslında o kadar da taş kalpli olmadığı anlaşılan eski teknik direktörü Fabio Capello, yedek kulübesinde oturmuş ağlıyordu. (Görüntüleri sonradan izleyen van Basten gözlerine inanamadı: “Tanrım! Gerçekten de ağlıyormuş.”) Belki de tarihin en harika forveti son kez sahneye çıkıyordu.


Marcel “Marco” van Basten’in bu renkli hayatı Utrecht’te sakin, orta sınıf bir evde başladı. Eski bir yarı profesyonel futbolcu olan babası Joop, futbola olan tutkusunu en küçük oğluna İngiliz efsane Stanley Matthews’un adını vererek gösterdi: Yazık ki o futbolda hiçbir başarı elde edemedi! Çocukken Marco’ya hikâye falan okunmamıştı. Onun yerine babası Joop oğluyla nasıl ilgilendiğiniyse şöyle anlatıyor: “O daha sekiz yaşındayken kara tahtayı aldım,

tebeşirle orta sahada ayağında top yokken kendisine nasıl boş alan yaratabileceğini gösteren taktikler çizdim çünkü topla zaten her şeyi yapabiliyordu.”


1982’de ilk formasını Ajax’ta, Ajax’lı oyunculardan beklenen bir performansla giydi: 17 yaşında, Cruyff’un yerine oyuna girip gol atarak. Bir sene sonra 18’inde, Ruud Gullit ve Ronald Koeman gibi yaşıtlarıyla Hollanda için top koşturmaya başladı. Van Basten 3–2 biten İrlanda Cumhuriyeti maçında da Hollanda futbol tarihine “Dublin Mucizesi” olarak geçen galibiyet golüyle takımına zaferi getiren isim oldu. Bu ayrıca Hollanda’nın tek başarısı olan 1988 Avrupa Şampiyonası’nı kazanacak takımın da doğuşu oldu.



Van Basten bütün bunları hâlâ öğrenciyken yaptı. (1987’de başka bir yetenekli genç, İsveç’e düzenlenecek bir Avrupa gezisi için Ajax’a katıldığında van Basten, bu gence, Dennis Bergkamp’a okul hakkında akıl vererek yardımcı olmuştu.) 1980’lerde Ruud van Nistelrooy ve Thierry Henry gibi çocuklar ona tapıyordu. O, uzun boyu, duruşu, güçlü görünüşü ve uzun bacaklarıyla futbolcular arasındaki en zarif olanıydı. Bir zamanlar Hollanda Milli Takımı’nda forvet oynayan futbol yazarı Jan Mulder onu bir köşe yazısında şöyle tanımlayacaktı: “Maradona etrafta el arabasıyla gezinirken, o tam bir centilmen görünümü sergiliyordu.” Hollandalı koreograf Rudi van Dantzig ise onun hareketlerinden esinlenerek kısa bir bale gösterisi hazırlamıştı.


Ancak onun kırılganlığını fark eden defans oyuncuları, Van Basten’e çok fazla acı verdi. Bir keresinde çocukken, sahada yediği bir tekme yüzünden maçı ağlayarak terk etmişti. Genç Marco daha az acı çekeceğini düşündüğü orta sahada oynamak istiyordu ama babası onu şu

sözlerle ikna etti: “Marco, etrafta yeterince iyi orta saha oyuncusu var ama iyi forvet

çok az.” Ne var ki bu kararın cezasını hem baba hem de oğul ödemek zorunda kaldı. Marco’nun çocukken kaldığı odanın girişine babası iki tane resim astı. Marco resimlerin

birinde seviniyor, diğerinde de Güney Amerikalı bir futbolcudan hayalarına yediği tekmenin ardından ağlıyordu. Joop bir keresinde Hugo Borst’a “Tanrım, bu çocuk çok acılar çekti. San Siro’daki her maçtan sonra beni havaalanına bırakırken eklemlerindeki ve bacaklarındaki acılardan dert yanardı” demişti.


Bu kadar seçkin bir oyuncu olmasına rağmen Van Basten kibirliydi ve defans oyuncularını, diliyle veya ayaklarıyla olsun, aşağılamaktan zevk alırdı. Bir maçta Inter’li defans oyuncusu Guiseppe Bergomi’ye “Hey Bergomi, sen sadece yeteneksiz değil, aynı zamanda da tipsizsin” demişti. Bergomi de ona şu cevabı verdi: “Belki, ama en azından ben karımla olan sorunlarım

yüzünden gazetelere çıkmıyorum.” Van Basten’in “Çünkü çirkinsin” demesi üzerine Bergomi maçtan sonra onun suratına yumruk atmıştı.


Basten, 1988 Avrupa Şampiyonası'nda oynama niyetinde değildi. Sezonun çoğunu sakat geçirdiğinden Johnny Bosman ve Wim Kieft’in arkasında yedek kalmıştı. Danışmanı Cruyff da ona turnuvadan ayrılmasını önermişti. Van Basten kalmaya karar verdi. Takım kampında gizli gizli sigara içiyordu. İngiltere karşısındaki ikinci maçta kadroda yer alan Van Basten hat-trick yaptı. Yarı finalde Hollanda, ev sahibi Batı Almanya’yı Van Basten’in 87. dakikada attığı neredeyse imkânsız bir golle yenmeyi başardı. Hollanda’da milyonlarca insan sokaklara döküldü ve 1954’ten beri bir araya gelen en büyük topluluğu oluşturdu.

Finalde karşılaştıkları Sovyetler Birliği maçında ise yıllarca unutulmayacak bir gole imza attı. Van Basten, Sovyet kaleci Rinat Dasayev’in üzerinden ağlarla buluşturduğu o volesiyle uluslararası maçlarda atılmış en güzel golle Münih’teki finale damgasını vurmuştu. Van Basten daha sonra Hugo Borst’a “Böyle şeyler olabiliyor. Şimdi aynı voleyi 100 kere denesem de beceremem. Sanki o an bir şeyler bana yardım etti” diyerek gole en az bizim kadar şaşırdığını belirtiyordu.



O altın yazın ardından Van Basten sonraki dört yıl mutlu bir portre çizdi. Milano’nun sisli sokaklarından takımının idman sahası Milanello’ya arabasıyla geziyormuş gibi bir edayla gidip gelirdi. Milan’da, Van Basten hâlâ harikaydı ama çoktan ilk yarasını almıştı. 1996’de, futbolu bıraktıktan sonra Van Basten, Borst’la “Van Basten Anıtı” isimli televizyon belgeselini izleyerek kariyerini yâd etti. Filmde iki adam koltuklarına oturmuş, saatler süren Van Basten kasetini izleyip gördükleri hakkında yorumlar yapıyorlar. Normalde Van Basten, Gullit’in aksine, basını sevmez ve kendisinden bahsedilmesinden hoşlanmazdı ama bu sefer mecbur kalmıştı. Bir ara Van Basten şöyle dedi: “Tekniğim iyiydi ama Maradona, Cruyff ve Romario gibi çevik adamları tercih ederim. Tabii ki çok iyi bir stilim vardı fakat bence diğerleri daha iyiydi.” Daha sonra Hollanda Ligi’ndeki bir golünü izledikten sonra ise şöyle diyecekti: “Örneğin burada, sonraki halimden daha iyiyim. Çünkü iki bileğimde hâlâ sağlam. İki ayağımın da üzerinde rahatlıkla durabildiğimi görebilirsiniz. Daha sonra, Milan’da eskisi kadar iyi olamadım.”



Ancak bu, onun iki Avrupa Kupası, üç Serie A şampiyonluğu ve üç de Ballon D’Or ödülü almasını engellemedi.Marco van Basten kendisini futbol için feda etmişti. Ondan sonra doğma şansına erişen Dennis Bergkamp ve Michael Laudrup gibi dahiler büyük ihtimalle onun sayesinde uzun bir kariyere sahip oldular. Ama kimse van Basten’siz futbolun neler kaybettiğini inkar edemez.


(FourFourTwo Türkiye Aralık 2008 sayısından alınmıştır.)

0 yorum

Comentarios


bottom of page