top of page

Bir Zamanlar FourFourTwo'da! Luis Enrique




İspanyolların efsane oyuncusu ve şimdinin Celta Vigo teknik direktörü Luis Enrique, Real Madrid'den Barcelona'ya geçtiğinde kendisine neden domuz başı atılmadığını anlatıyor.


Futbola dair ilk anılarınız neler? Çocukken de sporla ilgilenir miydiniz?


Evet, ilgilenirdim. İlk hatıramı mı soruyorsunuz? İspanya'nın Maltya'yı 12-1 yendiği maç. İspanya'nın 1984 Avrupa Şampiyonası'na gidebilmesi için en az 10 farkla kazanması gerekiyordu ve maçı Gijon'da televizyondan izledim. İlk maçıma da 10 yaşında El Molinon'da (Sporting Stadyumu) gitmiştim. Zemin şahaneydi ve çimler kusursuzdu. Maçtan 90 dakika önce stada girmiştim ve benden 11 ay büyük abimle birlikte çimleri izlemiştik. Babam futbolla pek ilgilenmezdi. Maçlara gitmeyi çok severdim. En ateşli taraftar gruplarının arkasında durup yaptıkları tezahüratları dinlerdim. Annemin yaptığı bir bayrağı götürürdüm. Hatta bir gazetede o bayrakla fotoğrafım çıkmıştı ve bunu annemden saklamıştım çünkü beni o taraftarların arasında görmek hiç hoşuna gitmezdi.


''Lucho'' lakabını nasıl aldınız?


Lucho Flores iki ya da üç sezon Sporting forması giymiş Meksikalı bir futbolcuydu. Ben 14 yaşımda oraya gittim ve bana Lucho demeye başladılar. Hiç sorun etmedim çünkü çok iyi bir futbolcuydu.


Sporting Gijon yetişmenizde ne kadar önemli bir rol oynadı?


Büyük rol oynadı ama 14 yaşımdayken beni istemediler ve başka bir takıma gitmek zorunda kaldım. 17 yaşımda dönüp B takımında bir yıl oynadım ve sonra da bir buçuk yıl A takım forması giydim. Şimdi düşününce keşke bir yıl daha kalıp gelişimimi tamamlasaydım diyorum çünkü Sporting gibi bir kulüpte Barça veya Real Madrid'deki gibi sürekli kazanma baskısı yoktu.




Neden Real Madrid'e gittiniz? Laudrup,Butragueno,Raul,Hierro gibi isimlerle birlikte oynamak nasıl bir şeydi?


Sporting formasını bir buçuk yıl giydikten sonra bu kadar büyük bir kulübe transfer olmayı hayal etmiyordum ama kulübün paraya ihtiyacı vardı. Her şey çok çabuk gelişti ve 5 yıllık sözleşme imzaladım. Oyuncular çok büyüktü ama hepsi normal insanlardı. Onlarla oynamak çok kolaydı, hepsi çok iyi oyuncuydu. Oraya forvet olarak gitmiştim ama beni orta sahada oynattılar. Daha önce hiç o bölgede oynamamıştım ve benim için çok zordu. Hatta bir ara bek oynadım! Normalde bir oyuncu böyle koşullar altında oradan ayrılmak ister. Real'de beni Sevilla'ya kiralamaya çalıştı ama daha sonra kaldım ve 5 yıl oynadım. Kendimi adapte ettim ve hocam ne dediyse onu yaptım.


Mauro Tassotti’nin 1994 Dünya Kupası’nda size attığı dirseği hatırlıyor musunuz?


Bana en sık sorulan soru bu. Herkes o pozisyonu hatırlıyor demek ki! Tabii bunun sebebi

o dirsek değil, turnuvadan elenmemizdi. Bizim için çok kötü bir şeydi. Birkaç gün önce oynanan Nijerya-İtalya maçını izlemiştik ve Nijerya çok daha iyi oynamıştı. İtalyanlarda Maldini ve Baggio gibi oyuncular vardı ama hepsi çok yorgundu, adeta pilleri bitmişti! Biz çıkarken Nijerya galipti ama İtalya önce beraberliği yakalamış, ardından da penaltılarla turu geçmişti. Yine de bizim için önemli değildi; İtalyanların bizim maçta çok yorgun olacaklarını düşünüyorduk. Tabii öyle olmadı. Tassotti bana vurduğunda her yerim kan oldu ve oyuna devam edemedim ama bana vuran kişi devam etti. Bu tür olaylar futbolda olabilir. Ben de zamanında bunun gibi birçok şey yaptım. Tassotti maçın hemen ardından olmasa da daha sonra özür diledi. Onunla ilerleyen dönemde de görüştük ve aramızda herhangi bir sorun yok.





Sizin oynadığınız İspanya takımları çok yetenekliydi ama büyük turnuvalarda hiç başarılı olamadınız. Bunun sebebi ne?


Çok şanssızdık. Özellikle kritik maçlarda şans hiç yanımızda değildi. 94’te Tassotti, Euro 96’da penaltılar, 2002’de Güney Kore maçında yediğimiz gol ve Morientes’in sayılmayan golü…


Ronaldo, Camp Nou’daki tek sezonunda nasıldı?


Onu PSV’de oynarken televizyondan izlediğimde adeta büyülenmiştim. Sonra Barcelona’ya geldi. Gördüğüm en olağanüstü oyuncuydu. Daha önce hiç görmediğim şeyler yapardı. Artık Messi’nin altı oyuncuyu geçip gol attığını görebiliyoruz ama o dönemler bu yoktu. Çok güçlüydü, tam bir canavardı! Her Brezilyalı gibi soyunma odasında dans eder, çöp tenekesine vurarak müzik yapardı. Brezilyalılardaki bu takım havasını çok severim. Teknik direktörlüğümde de soyunma odasında sürekli müzik isterim. Futbol bir partidir, hapishane değil! Bazı oyuncuların müziğe ihtiyacı vardır, bazıları da konsantre olmak ister. Mesela Rivaldo müzikten hiç hoşlanmazdı.


Bobby Robson’la çalışmak nasıl bir şeydi?


Bir teknik direktör olarak Robson, bir de insan olarak Robson vardı. Soyunma odasına ilk geldiğinde Pizzi ile bana baktı ve Jose Mourinho’ya dönüp “Kim bunlar?” dedi. İkimiz de milli oyuncuyduk! Ondan sonra çok iyi bir ilişkimiz oldu. Müthiş bir tecrübesi vardı, oyuncuların ne hissettiğini bilirdi. Bekte, orta sahada, forvette… Beni sürekli oynattı. Ligde şampiyon olamadık çünkü takımda Ronaldo ya da Giovanni gibi oyuncular yoktu. İspanya Kupası’nı ve Süper Kupa’yı kazandık. O dönem işi çok zordu çünkü Cruyff yeni ayrılmıştı ve taraftarlar onun gitmesini istemiyordu. 6-0 kazandığımız bir maçtan sonra bile tribünde homurtular

başlıyordu.


Jose Mourinho, Barça’da çalışırken onunla ilgili neler düşünüyordunuz? Bu kadar üst düzey bir teknik direktör olacağını tahmin ettiniz mi?


Asla, asla! Mourinho bile bunu düşünmemiştir! Futbolu biliyordu ve iyi konuşuyordu ama henüz “Özel Biri” değildi. Robson ayrıldı ama o kaldı. Louis van Gaal ile çok iyi anlaşıyordu ve bize karşı çok açıktı. Onu severdim.





1997 Avrupa Süper Kupası’nda Dortmund’a attığınız gol, kariyerinizin en iyi golü müydü?


Sanmıyorum ama yine de güzel goldü. En sevdiğim gollerimden biri, Wembley’de Arsenal’e attığımdı. 3-3 biten maçta Old Trafford’da da penaltıdan bir gol atmıştım. Kariyerimde sadece iki penaltı golü var ve o maçta eşim hamileydi.


Real Madrid için çok önemli bir oyuncuyken neden Barcelona’ya transfer oldunuz? O değişiklik sizi zorladı mı?


Hiç kolay olmadı. Real Madrid’le beş yıllık sözleşme imzaladım ve orada beş yıl oynadım. Yani sözleşmemi yerine getirdim. Daha sonra İtalya ve Barcelona’dan teklifler aldım. Camp Nou’daki oyuncuların çoğunu milli takımdan tanıyordum ve hiç uyum sorunu yaşamadım.


Luis Figo’nun 2000’de Real Madrid’e gidişi sonrası takım içinde atmosfer nasıldı? Daha sonra onunla konuşma şansı bulabildiniz mi?


Ayrılacağını biliyordum. Onunla aramız çok iyiydi. Eşiyle birlikte tatile çıkmıştık ve orada bana bunu söyledi. Bu tamamen kendi kararıydı. İnsanlar futbolcuların farklı düşündüğünü

zanneder ama hiç de öyle değil. Biz Marslı değiliz! Luis çok iyi bir insandır.




El Clasico’larda başınıza gelmiş en ilginç şey neydi? Size hiç domuz başı attılar mı?


Birçok El Clasico’ya çıktım. Oynaması çok keyifli maçlar. Van Gaal bir keresinde “Duygularını kontrol edebilen takım maçı kazanır” demişti. Maçta kontrolünü kaybedip kırmızı kartla oyundan atılan kaç oyuncu gördük? Takım otobüsünden inip stadyuma girmek de dâhil, El Clasico’ların atmosferini seviyorum. Maç öncesi ısınmalar bile farklı oluyor! Domuz başının atıldığı maça gelince; Barça taraftarını hiç o kadar öfkeli görmemiştim. Sanki oraya olay çıkarmaya gelmişlerdi. Oyuncular da “Bu maçı kazanacağız, kazanmalıyız” diyordu. Açıkçası sadece başını atmalarına şaşırdım, bütün olarak bir domuz atmalarını bekliyordum! Real o dönem Barça’nın en iyi oyuncusunu almıştı. Hem kendileri güçlendi, hem de rakiplerini zayıflattılar.


Andres Iniesta, A takımla ilk antrenmanına çıkmadan önce soyunma odasını ararken kaybolmuş ve onu bulmak için sizi göndermişler. O antrenman ve genel olarak Iniesta hakkında neler hatırlıyorsunuz?


Stadın kapısına gitmiş, ikinci takımla birlikte bekliyordu. Kapıcıyı arayıp onu soyunma odasına getirmesini söyledim. Takımdaki diğer oyuncularla tanıştırıp alışmasını sağladım.

Onu tam olarak tanımıyordum ama sonuçta bu doğal bir şey. Zayıf ve soluk tenli biriydi ama müthiş bir oyuncuydu. Iniesta ile Xavi, A takıma çıktığında birçok maç yedek kulübesinde oturdu. Sadece Messi hemen oynamaya başladı. Genç oyuncular uyum sağlayıp öğrenmeleri gerektiğini anlamalı. Üzerlerinde çok fazla baskı olduğundan yavaş yavaş ilerlemeliler. Messi’den sonra şu an İspanya’daki en yaratıcı oyuncu bence Iniesta. Büyücü gibi! Çok kolay adam geçebiliyor. Sanki sihirli bir değneği var!


Kariyerinizde karşılıklı ya da birlikte oynadığınız en iyi oyuncu kimdi?

Çok var… Ronaldo, Zidane, Rivaldo, Figo, Romario, Laudrup, Messi… Porto’yla oynadığımız hazırlık maçında ilk kez oynadığında Messi’nin kaptanıydım. Çok hızlı gelişti. Bir futbolcu için normal bir şey değil ama onun için öyleydi. Guardiola yönetiminde Messi’nin oyun görüşü çok gelişti.


Del Bosque, Bobby Robson, Van Gaal, Valdano… Birçok teknik direktörle çalıştınız. En çok kimden etkilendiniz?


Herkesten bir şey öğrenirsiniz. Kötü teknik direktörler bile size bir şey katar çünkü size bir şey söylediğinde “Gelecekte bunu hiç yapmayacağım” diye düşünürsünüz. Tabii doğru ve ilginç şeyleri öğrenmek çok daha yararlı! Futbolla ilgili en çok şey öğrendiğim isim sanırım Van Gaal. Gerçi en çok da onunla sorun yaşadım! Müthiş bir iş ahlâkı var, her şeyi çok iyi planlar. Ona göre biraz da rahatım. Bahsettiğiniz isimlerin yanı sıra Leo Beenhakker, Lorenzo Serra Ferrer, Jose Antonio Camacho ve Javier Clemente de var. Hepsinden bir şeyler öğrendim.


Barça B takımında kalmış olsaydınız şu an A takımın başında olabilir miydiniz?


Hedefim A takımı değil, B takımı yönetmekti. Üç yıl görev yaptıktan sonra bunu bıraktım.

Bana yetmişti. Gelecekte Barcelona’yı yönetir miyim? Şu an için bir şey söyleyemem, bekleyip göreceğiz…


(FourFourTwo Türkiye Ekim 2013 sayısından alınmıştır.)



 
 

Comments


BEYAZ-01_edited.png
  • Instagram - Beyaz Çember
  • Facebook - Beyaz Çember
  • Heyecan - Beyaz Çember
visa-mastercard-logo.jpg

Copyright © 2020 Lobby Lobos Reklam Her hakkı saklıdır. FourFourTwo.com'da yer alan hiçbir içerik,

FourFourTwo.com'un yazılı onayı olmaksızın yayınlanamaz, yeniden yazılamaz ve bu içeriklerin dağıtımı yapılamaz.

bottom of page