Can Elmas- FFT Türkiye Genel Direktörü @canelmasc
Aralık sayımız için hazırlıklarımız devam ederken Diego Armando Maradona’nın ölüm haberini aldık. Hiç karşılaşmadığımız, görmediğimiz bir insanın ölümü bizi öylesine üzmüştü ki birkaç gün işlerimizi bir kenara bırakmamız gerekti. Sanki bir dostumuz, akrabamız ölmüşçesine içimizin parçalandığı günler yaşadık. Biz, mesleki deformasyondan dolayı biraz abarttık mı acaba diye düşünürken; kiminle konuşsak benzer duyguları taşıdığını gördük. Sahi hiç tanımadığımız bir futbolcunun ölümünü binlerce mil öteden haber alıp nasıl da bu kadar üzülebiliyoruz?
Ölen bir fikir insanı, aktif bir sporcu veya izlemekte olduğumuz bir dizinin ana karakterini canlandıran oyuncu olsa üzülmemiz doğal olabilir ama ölen golleriyle, çalımlarıyla sevdiğimiz eski bir futbolcu, 30 senedir tek bir estetik hareketini görmediğimiz bir isim. Bir futbolcu jübilesini yaptığında ölmez mi zaten? Eğer muhteşem bir teknik direktörlük kariyerine adım atmadıysa ölmesi gerekmez mi? Onu sevdiğimiz tüm o güzel şeyler geriye eski birer anıdan ibaret kalmamış mıdır?
Maradona, onu unutamayacağımız kadar muhteşem başarılar yaşadığı bir teknik direktörlük kariyerine sahip olmadı. Bize eski günlerini anımsatacak ölçüde büyük organizasyonlara, kurumlara liderlik etmedi. Bir efsane olmasına rağmen hiçbir zaman futbolu yöneten güçler için çok makbul birisi olamadı. Gördüğü itibar tamamen bizim gibi futbolseverler sayesinde oldu. Bizler onun ismini ne zaman duysak heyecanlandık: Meksika’nın en ilkel yerlerinden birinde, Sinaloa’da, garip bir takımın başına geçtiğinde bile milyonlarca insan Maradona’nın neler yaptığını merak edip, gözlerini Meksika İkinci Ligi’ne çevirdi. Transferinin açıklandığı gün sponsorlar kulüp başkanının telefonlarını kilitledi, Netflix kalkıp ‘Maradona Meksika’da’ adında bir belgesel yaptı. Onu hiç unutamadık; çünkü yetenekleri menajerlerin ya da iletişimcilerin ustaca yaptığı makyajlar ile hatalarını gizleyememişti. Maradona hatalar yapar, başını derde sokar ama bir şekilde yine ayağa kalkardı; çünkü samimiydi, sıcaktı ve en önemlisi de ikiyüzlü değildi. Goodfellas’taki Tommy de Vito’ydu, Jimmy Conway değil.
Emekli edilen General MacArthur’un veda konuşmasında söylediği gibi, “Eski askerler ölmez, sadece unutulup gider.” Eski futbolcular da benzer bir kadere sahiptir: Unutulup gitmek... Fakat El Dios ne eski bir futbolcuydu, ne de eski bir asker. O, kendisinin de dediği gibi ‘hatalarıyla doğrularıyla Maradona’ydı’ ve duygularımızın sahada beden bulmuş haliydi. Bedenler ölür ama temsil ettiği duygular ölmez!
Sayıyı indirmek için tıklayın!
コメント