1994 Dünya Kupası’nın en iyi takımına seçildikten sonra Fransa 98’de girdiği bir iddia sonucu saçlarını sarıya boyayan hem Real Madrid’te hem de Barcelona’da oynama başarısı elde eden Romanyalı orta sahanın 90’lı yıllarında ki kariyeriyle ilgili açıklamalarda bulundu.
İtalya 90’daki son 16 maçında İrlanda’ya karşı üstünlük kursak da penaltılarda hüsrana uğradık. Yetenekli bir takımdık, gruplarda Sovyetler Birliği’ni yenip Arjantin’le berabere kalmıştık. Yine de uluslararası seviyede fazla tecrübeye sahip değildik.
Pele’nin 50’nci yaş gününde oynanan özel maça çağırıldım. Onunla yemek yedik ve milli takımdaki bir arkadaşım için ondan imza istedim. Bir Romanyalı olarak o maça çağrılmaktan gurur duydum. Maçta bir frikik oldu. Tabii ki herkes kullanmak istedi ama ben
kullandım ve golü attım!
1990 Dünya Kupası’nın ardından Real Madrid başkanı benimle görüştü ve Steaua Bükreş’ten
transferim çabucak gerçekleşti. İtalya, Almanya ve Fransa’dan da beni transfer etmek isteyen
takımlar vardı ama Real Madrid beni transfer etmeyi çok istemişti. Romanya’da komünizm sona ermişti ve İspanya’daki yaşam benim için çok farklıydı. Real Madrid beş sezondan beri La Liga şampiyonu olduğundan takımdaki düşünce tarzı da benim için çok farklıydı. Dünyanın en iyi oyuncusu olmak için mücadele etmem gerekti. La Liga’da dünyanın en iyisi olabileceğimi öğrendim.
1992’de Real Madrid’den ayrıldığıma pişman değilim. İtalyan futbolunu tecrübe etmek istiyordum, o zamanlar dünyanın en iyi ligiydi. Kontratımda lig şampiyonluğunu kazanırsak sözleşmemin uzayacağına dair bir madde vardı ancak kazanamadık. Ben de Brescia’ya transfer oldum.
Anglo-İtalya kupasında, Notts County’e karşı Wembley’de oynadım. Neden bilmiyorum ama bir İngiliz kulübünün formasını hiç giymedim İngiltere’deki insanlar bana saygı duyuyordu çünkü onlara karşı hep çok iyi oynamıştım.
Romanya’nın Amerika 94’te iyi performans sergileyeceğini biliyordum. Turnuvaya gitmeden önce basına büyük başarıya imza atacağımızı söylemiştim. Bunu hissetmiştim. Birçok oyuncu yurt dışında iyi kulüplerde oynuyordu ve 1990’a göre çok daha tecrübeliydik.
Kolombiya maçında taç çizgisinin oradan bir gol attım. Sahadayken daima imkansızı yapmayı denemişimdir. Kaleciye baktım, nerede durduğunu gördüm ve içgüdülerim bana çılgın bir şekilde şut çekmemi söyledi!
Son 16’da Arjantin’i elemek inanılmazdı. İnsanları gururlandırdık. Benim yanımda Ilie Dumitrescu ve Florin Raducioiu gibi oyunculara sahiptik. Kimsenin bizden üstün olduğuna inanmıyorduk. Olağanüstü bir turnuvaydı. Çeyrek finalde İsveç’i yenebilseydik çok ama çok tehlikeli olacaktık. İsveç 10 kişiydi ve uzatmaların son dakikalarında 2-1 öndeydik. Ancak bir gol yedik. Bu nasıl oldu hâlâ anlayamıyorum.
Hem Barcelona hem de Real Madrid’de oynadım. Bunu başaran birkaç oyuncudan biri olmaktan gurur duyuyorum. Real Madrid’de forma giydiğim için Barça’daki ilk birkaç ayım sorunlu geçti. Taraftarlar beni yuhalıyordu. Elimi kulübün armasına koyduğumda onlar da kendilerinden biri olduğuma inandılar
Romario özel bir oyuncuydu. Hem 9 hem de 10 numaraydı. Her şeyi yapabiliyordu. Gol atıyordu, oyun görüşüne sahipti, yaratıcıydı, güçlüydü.
İdeal bir 9 numaraydı ve türünün ilk örneğiydi.
İdolüm Johan Cruyff’tu. 90’lardaki favori 10 numarası olduğumu söylediğinde gurur duydum. 70’lerde Ajax’ın harika takımına bayılıyordum ve Barça’daki teknik direktörüm olarak üstümde çok emeği var.
1998 Dünya Kupası’na İngiltere’yi yenmemizi sağlayan şey kendimize güvenimizdi. İngiltere ve Kolombiya’ya rağmen grubun favorisi olduğumuzu düşünüyorduk. Bir iddiadan ötürü Tunus ile oynayacağımız son grup maçından önce saçımızı sarıya boyadık. Teknik direktör Anghel Iordanescu’ya iki maçın sonunda 6 puana sahip olacağımızı söylediğimizde bize inanmadı.
Biz de “Tamam, bu olursa sen saçını kazıtırsın, biz de saçımızı sarıya boyarız” dedik. İlk iki maçı kazandık ve Lordanescu üç gün boyunca otel odasından çıkmadı çünkü kimsenin kel kafasını görmesini istemiyordu!
*İçerik FourFourTwo şubat 2018 sayısından alınmıştır.
댓글