top of page

Berlusconi’nin Ardından…

Güncelleme tarihi: 13 Haz 2023



FourFourTwo’dan Matt Barker, bugün hayata gözlerini yuman efsane Milan Başkanı ve eski İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi’nin Rossoneri ile İtalya futboluna etkisini yazdı.


8 Temmuz 1986 sabahı, 10.000 Milan taraftarı ikonik Sforzesco kalesinin hemen karşısındaki Sempione Parkı'nın karşısında, şehrin Arena Civica stadyumunda toplandı. Havada yağmur varken “Drive In” adlı bir dans grubu işlerini henüz bitirmişti ki Wagner'in “Ride of the Valkyries” bestesi aniden hoparlörlerden yüksek sesle çalmaya başladı.


Italia Uno kanalının TV sunucusu olan tören ustası, bekleyen kalabalığa üç Agusta helikopterinin görüş alanına girdiği gökyüzüne bakmalarını söyledi.


“Apocalypse Now” ve “Schmaltzy” şovunun gerçeküstü karışımında, helikopterler sahaya indi ve kaptan Franco Baresi liderliğindeki Milan'ın oyuncuları ile kulüp yöneticileri ve teknik ekibi (genç Fabio Capello dahil) aldı. Helikoptere son olarak Rossoneri'nin yeni sahibi atladı: Silvio Berlusconi.


Berlusconi mikrofonu tutmak için öne çıkarken Wagner arka planda kayboldu. Il Presidente ömrünce bir Milanista olduğundan bahsetti. O anda diğer taraftarlardan hiçbir farkı yoktu (öyle olmadığı konusunda ısrar etse de söylentiler onun çocuklukta bir Inter taraftarı olduğu yönünde). Gösterinin geri dönüşünü (sık kullanılan bir moda sözcük) görmek istedi ve her şeyden önce futbolun nihayetinde oynaması kolay, basit bir oyun olduğuna inandı.


Yaklaşık yarım saat sonra, yağmur damlaları tam bir yaz sağanağına dönüştü ve tören yarıda kesildi. Kalabalık sığınak bulmak için kaçarken herkes helikopterlere geri atladı ve Berlusconi'nin şehrin dışındaki villasına uçtu. Rüzgarda 'Grazie Silvio!' yazan bir pankart dalgalanırken takım, arkasında giderek ıslanan kanepeler ve keklerle dolu masaları bıraktı.


1980'lerin başları Milan'a nazik davranmamıştı. Marco van Basten'den önce Mark Hateley, Ruud Gullit'ten önce Ray Wilkins vardı. Berlusconi'den önce ise kaba bir şekilde Il Agricoltore (çiftçi) olarak tanınan ve böylesine prestijli bir kulübü yönetmek için yeterince karizmatik olmadığı düşünülen Giuseppe Farina vardı.


1980'de Milan, 10. Scudetto'sunu (ve bununla birlikte gelen formalarına altın yıldız takma hakkını) kazandıktan sadece bir yıl sonra, Totonero bahis skandalının bir parçası olarak Serie B'ye düşürülmüştü. Tekrar yukarı çıktılar ancak borca batmış oldukları için iyi oyuncuları kadrolarına katamadılar ve nihayetinde tekrar küme düştüler.


1981 yazında Manchester United'dan Milan’a katılan Joe Jordan, ilk sezonunda çok az etki yaratmıştı. Ancak attığı goller, kulübün Seria A’ya geri dönmesine yardımcı oldu. Luther Blissett'in 1983'teki transferi ise bir efsane haline geldi. Eski Watford oyuncusu; Altın Ayakkabı kazananı, Avrupa'nın en skorer oyuncusu ve açıkça çok yetenekli bir santrafordu.


Ancak Blissett'in Serie A'daki hayata uyum sağlayamaması Milan'ın durumunun belirtisi haline gelmişti. Yine de daha parlak bir geleceğe dair bazı ipuçları vardı. Inter tarafından reddedilen Baresi, daha 18 yaşında libero rolünü üstlenmek için Milano’da yer değiştirmişti ve birçokları tarafından yeni Beckenbauer olarak selamlanmıştı.


1984'te Wilkins ve Hateley'in gelişi (ilki Manchester United'dan; ikincisi Portsmouth'tan), İngiliz seleflerinin eleştirildiği günler göz önüne alındığında şaşırtıcı bir coşkuyla karşılandı.

Baresi, "Temiz bir nefes gibiydiler." diye hatırlıyor. "Onlar o zamanlar büyük profesyonellerdi, büyük isimlerdi ve haklarında büyük bir iyimserlik vardı. Ne yazık ki sadece kötü bir zamanlamaydı… Milan, o zaman kesinlikle en iyi halinde değildi."


Wilkins, gerçek bir regista olarak selamlandı; orta sahadan oyunu açabilecek mükemmel bir pasör. Wilkins her zaman güvenilir bir performans sergiledi ancak kült kahraman, İngiliz takım arkadaşıyla asla boy ölçüşemedi.


Genç Capello, 22 yaşındaki Hateley’i İngiltere U21 takımında Brezilya’ya karşı gol attığı bir maçta görmüş ve Milan, onun tavsiyesiyle oyuncuyu kadrosuna katmıştı.


Hateley, "O günlerde bir santrafor için sıradan bir goldü: Uzak direğe bir kafa vuruşu." diye hatırlıyor. "Bunun ne anlama gelebileceği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Telefon çalana kadar olanların büyüklüğünü düşünmedim. Paskalya'da Milan ile bir ön sözleşme imzalayan Ray Wilkins'di. Kulüpteki yetkililerden Milan’a transfer olmakla ilgilenip ilgilenmeyeceğini soran bir telefon almıştı. Onun turnayı gözünden vurduğunu düşünmüştüm.”


Dalgalı bukleleri ve kavgacı tarzı nedeniyle (aynı zamanda İtalyanlar onun soyadını telaffuz etmekte zorlandıkları için) 'Attila' lakaplı Hateley, engel tanımayan bir İngiliz golcüydü.


La Gazzetta dello Sport'tan bir gazeteciye "Savaşı severim. Hakemlerden korunmaya ihtiyacım yok. (Kollarını işaret ederek) Beni korumak için bunlara sahibim." dedi. "Ah, ilginç…” diye yanıtladı gazeteci.


1950'lerde Milan'ın kaptanıyken zarif bir forvet oyuncusu olan İsveçli teknik direktör Nils Liedholm'un rehberliğindeki Rossoneri, nihayet yoluna devam ediyordu. 1985'in sonlarına doğru lig tablosunun ilk yarısındaydı. Ancak kulüp, saha dışında bir karmaşa içindeydi. Belli ki Farina, her zaman iddia ettiği mali nüfuza sahip değildi.


Oyuncular ücretlerinin ödenmesini beklerken Old Trafford'da Başkan Martin Edwards, Wilkins transferinden kazanmayı beklediği 600.000 £ konusunda endişeleniyordu. Artan baskı altında ve kulübün batabileceğine dair gerçekçi korkularla Farina, nihayet Aralık 1985'te satış yapacağını duyurdu. Birkaç gün içinde Berlusconi'nin görevi devralacağına dair haberler çıkmaya başladı.


1936'da Milano'da doğan eski yolcu gemisi şarkıcısı, düğün organizasyoncusu ve seyyar satıcısı, emlak sektöründe adını duyurarak Milano Due şehrini (Lombard’ın eteklerinde kasvetli beton bir banliyö) yarattı. Dikkatini medyaya çeviren Berlusconi'nin Fininvest Holding’i, 1970'lerin sonlarında gelişen kablo TV pazarında büyümeye başladı.


1980'de Dünya Kupası'nın 50. yıl dönümünü kutlamak için Uruguay'da düzenlenen Mundialito turnuvasının haklarını satın aldı. Maçlar, her çeyrek saatte bir yayınlanan uzun reklam aralarıyla Canale 5’te gösterildi. 1984'te üç ulusal kanalı yönetti.


Farina'nın ekibiyle görüşmelere başlayan Berlusconi'nin hukukçuları, kulübün hesaplarının tehlikeli durumu karşısında şok oldu. Üç yıl içinde Milano'nun borçları üçe katlanmışken İtalyan mali polisi, kulübün fonlarının zimmete geçirildiği şüphesini soruşturmaya hevesliydi.


Farina ülke dışına çıkmış ve 71 yaşında geçici olarak kulübün başına gelen talihsiz Başkan Rosario Lo Verde'yi kulübü ayakta tutmak için banka banka kredi aramaya başlamıştı. Berlusconi, kulübü ucuza satın almaya hevesli olarak yeni yılda yapılacak Serie A TV anlaşmasını da sabırla bekledi.


Kulübün fanatik taraftarlarına ev sahipliği yapan Curva Sud'da "Silvio, Milan seni seviyor", "Silvio, bizi bu utançtan kurtar" ve "Silvio, bu hırsızlar topluluğundan kurtul" pankartları görünmeye başladı. Sonunda 40 milyon lire’lik teklif masaya yatırıldı ve 10 Şubat 1986'da, Berlusconi'nin Milan'ın 20. başkanı olduğunu resmileştiren bir anlaşmaya varıldı.


Mevcut sezonun bitmesine çok az bir süre kala Berlusconi, yeni oyunculara yatırım yapmakta hızlı davrandı (gerçi bundan da önce mevcut kadronun her birine Cartier gümüşü vermişti bile). Diego Maradona'nın imzalayacağına dair söylentiler vardı ancak ilk gelenlerin tamamı İtalyan uluslararası oyunculardı. Bu oyuncuların hiçbiri büyük yıldızlar değildi ancak hepsi, birkaç kişinin kaşlarını kaldıracak kadar pahalıydı.


Milan'ın transfer piyasasını bozacağı ve çok fazla dengesizliğe neden olacağı endişeleri vardı. Baresi'ye göre, beş yıllık kargaşa ve mücadelenin ardından oyuncular yeni düzeni sevdi. "Bu doğru. Ortaya çıkan bu adamın gerçekten bir şeyleri değiştireceğine dair bir his vardı. Bizi sadece İtalya'da değil, Avrupa'da da yeniden rekabetçi hale getirmek için bir üst seviyeye çıkarabileceğini söyledi."


Gösterişli sunum sırasında, kulüpteki kültür tamamen değişmişti. Yeni bir ticari dinamizm ve enerji kök salmaya başlıyordu. Baresi, "O günü dün gibi hatırlıyorum. Yaptığımız sadece helikopter yolculuğu değildi. Bu daha çok, büyük değişimin olduğu ve hiçbir şeyin gerçekten eskisi gibi olmayacağının hissiydi.” dedi.


O yaz Fininvest'in kanallarında bir tanıtım kampanyası yürütülüyordu. Ekranda zekice tasarlanmış sevimsiz reklamlarda klasik Berlusconi vardı. İzleyicilere, "Bu pazar günü; gökyüzünün mavisi, çimenlerin yeşili ve yeni Milan'ın kırmızı ve siyahıyla küçük bir hediye…ti" cümlesini söylüyordu. 60.000'in üzerinde rekor sayıda sezonluk bilet sahibi bu hediyeyi kabul etti.


Hateley, Milan'ın sezon öncesi Barcelona'ya karşı 3-1'lik mağlubiyetinde takımının tek golünü attı. Buna karşın forvetin gözden düştüğü açıktı. Kulüp yeni sezona kötü bir başlangıç yaptı ve taraftarlar yeniden huzursuz olmaya başladı. Daha sonraki yıllarda, birtakım şeylerin ters gitmesiyle birlikte Berlusconi, Liedholm üzerinde baskı kurmaya başladı.


Ocak 1987'de her yerde Van Basten ve Gullit'ten bahsediliyordu. Liedholm kısa bir süre sonra görevden alındı. Onun yerine, Parma'da mucizeler yaratan Arrigo Sacchi görevi devralmadan önce, geçici olarak Berlusconi kılığına girmiş Fabio Capello geldi (“Berlusconi gibi giyiniyor." diye belirtiyor La Repubblica gazetesi). Van Basten, Milano'da ev ararken (Atilla, bir İtalyan dergisine "Hız dışında bende olmayan neyi var?" diye mırıldanıyordu), Hateley için sınırın hemen ötesindeki Monaco'ya hareket etme zamanı gelmişti.


Baresi o sırada açıkça etkilenmiş bir şekilde "Beni hayrete düşürdü." dedi. 90'ların ortalarında Pierluigi Casiraghi, Lazio'ya imza attığında toplanmış gazetecilere kendisinin çocukluğunda bir Milan hayranı olduğunu itiraf etti: "Çocukken, yatak odamın duvarında Hateley'in bir posteri vardı." Eski İngiliz forvet, Milanlılar için bir nevi sembol haline gelmiş ve kulübün daha az karışık zamanlarının hatırlatıcısına dönüşmüştü.


Temmuz 1987'de Wilkins, Hateley'i Fransa'ya kadar takip etti ve PSG'ye imza atıp küçük bir tantanayla İtalya'dan kaçtı. Artık tüm dikkatler Sacchi, Hollandalılar ve Berlusconi'nin üzerindeydi.


Berlusconi döneminin ilk lig şampiyonluğunun kazanılması bir yıl daha (Carlo Ancelotti ve Frank Rijkaard gibi önemli transferlerle) alacaktı. Bu şampiyonluk, modern çağın en etkili futbol takımlarından birinin yaratılmasının yolunu açtı.


Berlusconi belki de bundan daha fazlasını yaptı ve modern futboldaki ilk markayı yarattı. Kulübü satın aldıktan birkaç gün sonra düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: “Milan bir takım ama aynı zamanda satılacak bir ürün; piyasaya sunacak bir şey.”


Juventus'un ataerkil sahiplik tarzıyla karşılaştırıldığında Milan modern ve ilerici bir kulüptü. Büyük ölçekli bir holdingin iş stratejilerini ve girişimci ruhunu, İtalyan futbolunun hala büyük ölçüde aileler tarafından yönetilen dünyasında uyguluyordu.


Üstelik Berlusconi'nin, kulübüyle kendi egosunu okşayan ve bunu bir gösteriş projesi olarak kullanan, taraftarları kışkırtmak için büyük isimlere para saçan bir yerel iş insanı olmayacağı kısa sürede anlaşıldı.


Berlusconi bir şeyleri değiştirmek tüyleri diken diken etmek istedi. Rossoneri, onun ticari imparatorluğunun yeni şubesi haline geldi ve Fininvest'in ana faaliyet alanından beslendi. Berlusconi, bir organizasyonda çok önemli bir figür olmaya alışmış, kritik kararlar veren tam kontrol sahibi biriydi.


Kulübün basın ofisindeki operasyonlarla birçok hikaye ortaya atıldı ve olaylar sahnelendi. Üstelik Berlusconi, giderek artan bir şekilde medya tarafından kendilerine komplolar kurulduğunu iddia etmeye başladı. Böylelikle Milan, (Sir Alex Ferguson gibilerinin çok sevdiği gibi) bir kuşatma zihniyetinin merkezi haline geldi.


Yıllar geçtikçe futbolda televizyon hakları giderek daha fazla önem kazandı. 1982'de 3,8 milyar lire (1,25 milyon £) değerindeyken 1988'de 970 milyar lire’ye (605 milyon £) sıçramıştı. Berlusconi'nin kanalları bu sırada futbol tartışma programları ve haber programlarıyla çalkalanıyordu.


Başkanlığının ilk birkaç ayında Berlusconi, belediye meclisini stadyumun yenilenmesi planlarını geriletmesi için zorlamaya başladı. Taraftarlara, "müşteri" sadakati kavramı tanıtıldı. Sezonluk bilet sahiplerinin tümünün içinde yer aldığı, pazarlama fırsatları ve "çaprazlama" için mükemmel bir veri tabanı sağladı. Diğer Fininvest ürünlerinin (ve daha sonra siyasetin) geliştirilmesi için kulüpteki herkese, şirket yöntemini öğretmek ve yeni bir kurumsal zihniyet geliştirmek amacıyla bir psikolog getirildi.


Bunların hepsi modern, başarılı bir kulübün şık ortamında verildi. Şimdi hepsi, Milan genetiğinin bir parçası. Berlusconi oyunun yeniden keşfedilmesine yardımcı oldu. Calcio'nun 1990'lardaki altın çağını ve bunun da ötesinde Şampiyonlar Ligi'nin oluşumunu hazırladı. Avrupa kulüp futbolunun en üst seviyelerinde yeni bir güç üssünü başlatarak doymuş televizyonlar için bir şablon oluşturdu.


Sacchi'nin 90'ların başında her şeyi fetheden Milan takımı Galacticos'un öncülerindendi. Milanello antrenman tesisi ve daha sonra 2002'de Milan Lab Tıp Merkezi, her iddialı kulübün ulaşacağı en yüksek standart haline geldi.


İngiltere'de televizyon gelirleri üzerine kurulu, halkla ilişkiler ve marka bilinirliğine takıntılı Premier League, hemen hemen her şeyi Berlusconi'ye borçludur (ve tabii ki İngiliz oyunu, Milan'ın prototipini alıp İtalyan futbolunu çok geride bırakmayı başardı).


Futbolun (sahada) genellikle rasyonel düşünceden ve iş planlarından tamamen bağımsız çalışması, görünüşe göre onu rahatsız eden bir kavramdı. Bir dizi teknik direktörle karşılaşması (kulüpte 25 yıllık saltanatı boyunca 15 teknik direktör değiştirdi), açık sözlülükte giderek gözü kara oldu.


2009'da Carlo Ancelotti'nin Milan'da geçirdiği sürenin sonlarına doğru Berlusconi, Mısır'daki diplomatik uçuşlarına ara vererek düşük performans gösteren teknik direktörüne ultimatom verdi: “Bu yılki Scudetto'yu kazanamazsak tüm suç Ancelotti ve onun kötü taktiklerinindir.”


Birkaç gün sonra televizyon kanallarından birine çıktı ve Ancelotti’ye bir kez daha laf attı: "Milan, Real Madrid gibidir: Her zaman saldırmak zorundadır. Bundan sonra iki forvetle oynayacağız. Ancelotti daha dinamik olmalı, daha fazlasını yapmalı. Aksi takdirde, daha uzun süre Milan'ın teknik direktörü olmayacak."


Ancelotti haftalar içinde Stamford Bridge'e gideceğini duyurdu.


1990'ların başında, İtalyan siyaseti hala bir dizi yolsuzluk skandalıyla sersemlemişken Berlusconi tıpkı 1986'da Milan'ı devraldığında olduğu gibi Forza Italia partisini kurdu ve bir boşluğu doldurdu. Baresi, "1990'larda onunla pek fazla konuşmadım: O bir kulüp başkanından daha çok siyaset işleriyle meşguldü." diye hatırlıyor.


“O zamana ait çok fazla anım var. Evet, bazen müdahale eder ve taktikleri tartışmak isterdi ama her zaman herkesin rolüne saygı duyardı ve asla sınırı aşmazdı. Ona her zaman minnettar olacağım. Onu her zaman sevgiyle anacağım. Milano'yu onsuz hayal etmek çok zor."


Berlusconi'nin daha sonra İtalya Başbakanı olarak günlük işinde futbol dilini kullanması her zaman biraz abartılı bulundu. Sporu bir metafor olarak kullanan veya bir takımın başarısından siyasi avantaj arayan ilk politikacı kesinlikle o değildi.


Bununla birlikte, daha sonraki yıllarda eski başbakan, giderek daha fazla şüphe duyan seçmenlere eski zaferleri hatırlatmanın bir yolu olarak kulübe her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaya başladı. Elbette, gücün kötüye kullanılması ve reşit olmayan biriyle cinsel ilişki yaşamak suçlamalarıyla yargılanmak zorunda kalması onun için yeni bir düşüştü. Vergi kaçakçılığından mahkum olması ise yalnızca yaşı nedeniyle hapisten kaçmasını sağladı.


Nisan 2017'de Berlusconi, Milan'ı 740 milyon € karşılığında Çinli bir konsorsiyuma sattı. Onun saltanatı Rossoneri'nin 8 Scudetto ve 5 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu kazandığını görmüştü. Ancak son yıllarında, 2022'de Serie A şampiyonluğu ve 2023'te Şampiyonlar Ligi yarı finali ile şimdi tersine dönmeye başlayan bir düşüş gördü.


83 yaşında olan Berlusconi, 2019'da Forza Italia'da Avrupa Parlamentosu Üyesi olarak yeniden siyasete girdi ve 2018'de Serie C takımı Monza’yı aldı. Haziran 2023'te öldüğü sırada takımı Serie A'da sezonu orta sıralarda bitirmişti.


Tüm tartışmalara rağmen Berlusconi, Milan'daki sahiplik günlerini en güzel zamanları olarak görmüş olabilir. Belki kulüp de öyledir…

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page