top of page

Futbol Tarihinin En İyi 100 Bireysel Performansı

Güncelleme tarihi: 21 Ara 2024


Futboldaki en iyi bireysel performanslar: İstanbul’un mucizesinden Matthews finaline ve arada dikkat çeken her şey!


Futboldaki En İyi Bireysel Performanslar Hangileri?


Bu soruyu duyduğunuzda hemen aklınıza çarpıcı görüntüler ve unutulmaz anılar geldiğini biliyoruz. İşte bu yüzden, futbol tarihindeki en büyük 90 dakikalık ya da 120 dakikalık performansları içeren kesin bir liste hazırlamak istedik.


Futbol, doğru şekilde oynandığında bir sanat dalıdır. Hayranlık uyandıran ve ilham veren bir araçtır: Bu yüzden bu performanslar listesini güzel oyunun başyapıtları olarak düşünün.


FourFourTwo Ekibinin Futbol Tarihinin En İyi Bireysel Performanslarını Belirleme Süreci


Bu liste, FourFourTwo’nun uzman ekibi tarafından, futbol tarihinin farklı dönemlerinden maçları kapsayacak şekilde hazırlandı. Amacımız, farklı seviyelerdeki ve çeşitli turnuvalardaki performanslara yer vermekti; Premier League, diğer ligler ve Dünya Kupası eşit derecede değerlendirildi. İlk etapta 100’den çok daha fazla performansın yer aldığı bir liste oluşturduk ve ardından uzmanlarımız, oyuncunun sadece ne kadar iyi olduğu ya da kaç gol attığı gibi kriterlerin ötesine geçerek bir sıralama yaptı.


Bu listede, farklı pozisyonlarda oynayan, sakatlıkla mücadele ederek sahada kalan ya da takımını neredeyse tek başına galibiyete taşıyan oyuncular yer alıyor. Ayrıca futbol için anlam taşıyan maçları da göz önünde bulundurduk. Harika bireysel performansların yanı sıra, bu performansların oyunun genel hikayesi içindeki önemine de odaklandık ve sadece bağlamın dışındaki ustalıkları ödüllendirmek istemedik. Bu listenin, sporun gördüğü en büyük anlara işaret etmesini istedik.


Evet, San Marino’ya altı gol atmak etkileyici olabilir ancak kulübünüzü Şampiyonlar Ligi finalinde zafere taşıyan 45 dakikalık bir gösteri kadar etkileyici mi?


Her liste gibi bu da tamamen öznel bir şekilde hazırlandı. Altı ay sonra aynı listeyi yapsak belki de tamamen farklı bir sıralama görürdük. Peki, siz bu listeye katılıyor musunuz? Hangi performansları göz ardı ettik? Bize yazın!



100. Jamie Vardy: Leicester City - Manchester United (Premier Lig, 2014)


Premier League dışında olan bitene dikkat etmeyenler, Jamie Vardy ismini 2014/15 sezonunun dördüncü haftasında Manchester United’a karşı sahaya çıktığında pek tanımıyordu.

Ancak forvet, Louis van Gaal yönetimindeki Manchester United’ı 5-3 yendikleri beklenmedik zaferle tüm dünyanın dikkatini üzerine çekti. Vardy, maç boyunca United’ın savunma zaaflarını defalarca ortaya çıkararak Leonardo Ulloa’nın erken beraberlik golünün asistini yaptı, takımına iki penaltı kazandırdı (ikincisi Tyler Blackett’a kırmızı kart getirdi) ve Premier Legue’deki ilk golünü attı.

Leicester City, zor geçen sezon boyunca Vardy’yi yeterince beslemekte zorlandı ancak bu maç, onun olağanüstü başarılarının habercisi oldu.


99. Jack Grealish: Aston Villa- Liverpool (Premier League, 2020)


Liverpool, 2019/20 sezonunun kesintilerle dolu döneminde neredeyse yenilmezdi. 30 yıllık lig şampiyonluğu hasretine son verirken Leeds, Chelsea ve Arsenal’ı üst üste mağlup ederek bu formunu yeni sezona da taşımıştı. Öte yandan Aston Villa ise 2019/20 sezonunda Championship’ten yeni yükselmiş ve küme düşmekten sadece bir puanla kurtulmuştu.

Bu yüzden, Villa Park’ta yaşanan 7-2’lik inanılmaz zafer tam bir şoktu. Durdurulamaz Jack Grealish, Villa’nın altıncı ve yedinci gollerini atmış ve Ollie Watkins’e iki, Ross Barkley’e ise bir asist yapmıştı. Çocukluk hayali olan kulübünün yıldız oyuncusu olarak zaten tanınan Grealish, bu performansıyla Premier League’de tartışmasız bir süperstar olduğunu kanıtladı.


98. John Stones: Manchester City- Inter (Şampiyonlar Ligi, 2023)


Pep Guardiola’nın 2023 Şampiyonlar Ligi finali için hazırladığı taktiksel sürpriz, tamamen John Stones etrafında şekillendi. Genelde orta sahaya destek veren bir stoper olarak görev yapan Stones, bu kez top rakipteyken kariyerinin erken dönemlerinde oynadığı sağ bek rolüne döndü.

Ancak fark, John Stones’un yine orta sahaya çıkmasıydı. Yalnızca bu kez bir orta saha cevherinin sağında oynuyordu. İleri bölgelerde doğal bir yaratıcılığı olmamasına rağmen Stones, bu rolü mükemmel bir şekilde yerine getirdi ve Manchester City’nin tarihinde ilk kez Avrupa’nın zirvesine çıkmasına yardımcı oldu.


97. Fraser Forster: Celtic- Barcelona (Şampiyonlar Ligi, 2012)


Celtic, Barcelona, Benfica ve Spartak Moskova'nın bulunduğu zorlu bir Şampiyonlar Ligi grubundan çıkma hedefinde hata yapma lüksüne sahip değildi ve Celtic Park'ta Barcelona'ya karşı Forster’ın sergilediği büyük performans bu yolda hayati bir rol oynadı.


Victor Wanyama’nın attığı golle öne geçen Celtic, yalnızca %27 topa sahip olma oranıyla maçı sürdürürken, Fraser Forster sürekli bir baskı altındaydı. Lionel Messi’nin şutunu parmaklarının ucuyla çarprazdan çelerek topu direğe yönlendirdiği olağanüstü kurtarışı da dahil olmak üzere inanılmaz kurtarışlar yaptı.


Maçın sonlarına doğru ise Forster, Celtic’in ikinci golünü hazırlayarak performansını taçlandırdı. Yerden gönderdiği top genç yetenek Tony Watt ile Victor Valdes’i bire bir pozisyonda karşı karşıya bıraktı ve Watt golü attı. Messi, uzatma dakikalarında Forster’ı sonunda geçmeyi başardı ancak o zamana kadar maç zaten kazanılmıştı.



96. Just Fontaine: Fransa - Batı Almanya (Dünya Kupası, 1958)


Dünya Kupaları tarihinde Just Fontaine’in 13 gol rekoruna ulaşabilen ya da geçen yalnızca beş oyuncu var: Lionel Messi, Gerd Müller, Ronaldo ve Miroslav Klose. Ancak Fontaine’i diğerlerinden ayıran nokta, bu gollerin tamamını tek bir turnuvada atmış olmasıdır. Fontaine, 1958 Dünya Kupası’nda Fransa adına oynadığı altı maçın tamamında gol atarak üst üste Dünya Kupası maçlarında gol atan oyuncular arasında bir rekor kırdı. Bu rekoru, 1970’te yalnızca Jairzinho eşitleyebildi.


Yarı finalde Pelé’nin yıldızı olduğu Brezilya’ya karşı elenmenin hayal kırıklığına rağmen Fontaine, en iyi performansını sona sakladı. Batı Almanya’ya karşı oynanan üçüncülük maçında tam dört gol atarak Fransa’nın 6-3’lük galibiyetiyle bronz madalyaya ulaşmasını sağladı.


95. Cristiano Ronaldo: Portekiz - İsveç (Dünya Kupası Elemeleri, 2013)


Doğal olarak "Ronaldo vs Ibrahimovic" olarak lanse edilen bu maçta, Portekiz, Stockholm'deki Dünya Kupası eleme play-off rövanşına 1-0’lık bir avantajla çıkmıştı.


Cristiano Ronaldo, 50. dakikada ilk golü atarak o ana kadar etkisiz olan Ibrahimovic’i harekete geçirdi. Ibrahimovic, dört dakika içinde iki golle karşılık vererek eşitliği sağladı. Ancak Ronaldo, her zamanki gibi geri planda kalmaya niyetli değildi. 77. dakikada hızla savunmayı aşarak Portekiz’i yeniden öne geçirdi ve sadece iki dakika sonra hat-trick yaparak maçı bitiren golü attı.



94. Zlatan Ibrahimovic: İsveç - İngiltere (Hazırlık Maçı, 2012)


İngiltere taraftarlarının, genellikle kazanması beklenen bir takıma yenildikten sonra omuz silkerek “Evet, haklısınız” demesi nadir görülen bir durumdur. Ancak Zlatan Ibrahimovic, bu maçta öyle bir performans sergiledi ki başka yapılacak bir şey kalmamıştı.


Ibrahimovic, Steven Gerrard’ın 100. milli maçı ve Raheem Sterling’in ilk maçı olan bu özel günü mahvederek tam dört gol attı. Performansını uzatma dakikalarında 30 metre mesafeden inanılmaz bir röveşata golüyle taçlandırdı. Joe Hart’ın ceza sahası dışında kafayla uzaklaştırmaya çalıştığı top, yetenekli yıldızın önüne düştü ve bu gol unutulmazlar arasına girdi.


93. Franco Baresi: İtalya - Brezilya (Dünya Kupası, 1994)


Baresi için her şey 1994 Dünya Kupası finalinin penaltılara gidilmesiyle kötü sona erdi; İtalya’nın ilk penaltısını kaçıran isim oydu.. Ancak maçın o noktaya gelmesini sağlayan şey, kaptanın defansta sergilediği inanılmaz performanstı.


Pasadena’daki final gününe kadar Brezilya, Romario ve Bebeto’dan en az birinin gol atmadığı tek bir maçı bile tamamlamamıştı. Ancak Franco Baresi, Milan’daki takım arkadaşı Paolo Maldini’nin sol beke geçmesiyle savunma partnerini kaybetmesine rağmen Brezilyalılara geçit vermedi ve maçın golsüz sona ermesini sağladı.



92. Phil Jagielka: Sheffield United - Arsenal (Premier League, 2006)


Şampiyonlar Ligi finalisti bir takıma karşı galibiyetle sonuçlanan bir maçta gol yememek, herhangi bir stoper için büyük bir gurur kaynağıdır. Hele bu maçın yarım saatinden fazlasını kaleci olarak geçirmek zorunda kaldığınızda bu gurur iki katına çıkar.


Neil Warnock, Sheffield United takım kadrosuna ikinci kaleci almamıştı. Ancak kaleci Paddy Kenny sakatlanınca Phil Jagielka’yı kaleye geçirme kararı aldı. Kenny ise formasını verirken bu duruma gülmeden edememişti. Sheffield United savunmada büyük bir performans gösterirken Jagielka fazla tehlike yaşamadı ancak maçın sonlarına doğru Robin van Persie’nin sekerek gelen şutunu mükemmel bir kurtarışla çıkararak takımının üç puanı almasını sağladı.


91. Eusebio: Portekiz - Kuzey Kore (Dünya Kupası, 1966)


Kuzey Kore, 1966 Dünya Kupası’nın sürpriz takımıydı. Grup aşamasında İtalya’yı inanılmaz bir şekilde mağlup ederek eleme aşamasına yükselmiş ve Azzurri’nin yerine İngiliz futbolseverlerin gönlünde özel bir yer kazanmışlardı. Ancak Portekiz, Goodison Park’ta oynanan çeyrek finalde Kuzey Kore’yi rahat geçmesi beklenen taraftı. Buna rağmen maçın 25. dakikası dolmadan 3-0 geriye düştüler.


Tam bu noktada Eusebio, neden dünyanın en iyi oyuncularından biri olduğunu kanıtlamak için sahneye çıktı. Dakikalar içinde farkı kapatarak durumu tersine çeviren efsane futbolcu, iki mükemmel korner golü ve iki penaltı golü ile toplamda dört gol attı (ikinci penaltıyı da kendisi kazandı). Jose Augusto, Portekiz adına beşinci golü atarak galibiyeti garantiledi.



90. Teddy Sheringham: İngiltere - Hollanda (Avrupa Şampiyonası, 1996)


"Total Futbol"un temsilcisi Hollanda’ya karşı oynamak hiçbir zaman kolay değildir. Ancak Teddy Sheringham ve Alan Shearer’dan oluşan İngiltere hücum hattı, bunu sıradan bir iş günü gibi gösterdi.


İngiltere'nin beraberlik alması yeterliydi fakat Sheringham, ikinci yarının hemen başında mükemmel bir kafa vuruşuyla İngiltere’nin farkı ikiye çıkarmasını sağladı.


Kendisi için kolay bir şansı harcamayıp Alan Shearer’a üçüncü golü hazırladı ve ardından Darren Anderton’un şutundan dönen topu tamamlayarak skoru 4-0’a taşıdı. Hollanda, 78. dakikada Patrick Kluivert’in golüyle karşılık vermeye çalıştı ancak çok geçti. Sheringham liderliğindeki İngiltere, geri dönülemeyecek bir üstünlük kurmuştu. Bu performans, bir santrforun klasik ve etkileyici bir örneği olarak tarihe geçti.


89. Bastian Schweinsteiger: Almanya - Arjantin (Dünya Kupası, 2014)


Alman basını, 2014 Dünya Kupası finalinde Arjantin’e karşı alınan zaferin ardından Bastian Schweinsteiger için “ölümsüz” yorumunu yaptı.


Bayern Münih’in yıldızı, Joachim Löw’ün inşa ettiği takımın temel taşı oldu. Yüzde 90’lık pas isabetiyle oynayan Schweinsteiger, maç sonunda kanlar içinde ve yorgun düşmüş olsa da zaferle sahayı terk etti.


“Schweinsteiger, sahadaki patrondu” diye yazdı Alman Die Zeit gazetesi. “Almanya’nın oyununu organize etti, gerektiğinde topu dağıttı, kritik müdahalelerini yaptı. Hoşuna gitmeyen bir şey olduğunda anında devreye girdi.”


Dünya Kupası finalinde “Seçilmiş Kişi” yazılı kramponlarla sahaya çıkmak cesaret isterdi ama Schweinsteiger bunu layığıyla başardı.



88. Matthias Sindelar: Avusturya - İngiltere (Hazırlık Maçı, 1932)


Matthias Sindelar’ın hikayesi, son 100 yıldaki en büyüleyici futbolcu öykülerinden biridir. Avusturya’nın devrim niteliğindeki kadrosunun merkezi olan Sindelar, yaratıcılığı ve çalım yeteneğiyle eşsiz bir oyuncuydu. Aralık 1932’de Avusturya ile İngiltere arasında oynanan maçta, belki de o dönemin dünyanın en iyi iki takımı karşı karşıya gelmişti.


Stamford Bridge’de oynanan maçta İngiltere, konuk takımını 4-3 mağlup etmeyi başarsa da İngiliz basını, galibiyetin şans eseri geldiğini kabul etti. Matthias Sindelar ise bir gol ve bir asistle harika bir performans sergiledi.


Avrupa’da gerginliklerin tırmandığı yıllarda, 1938’de Nazi rejimi Avusturya’yı ilhak ettikten sonra Sindelar, yeni Alman milli takımı için oynamayı reddetti. Ocak 1939’da Sindelar ve kız arkadaşı Camilla Castagnola, Viyana’daki dairelerinde ölü bulundu. Resmi rapor, ölüm nedenini karbon monoksit zehirlenmesi olarak açıklasa da, olayın intihar veya cinayet olduğu konusunda çeşitli spekülasyonlar ortaya atıldı.


87. Steve McManaman: Liverpool - Bolton (Lig Kupası Finali, 1995)


Steve McManaman, final maçlarını gerçekten severdi. 2000 Şampiyonlar Ligi finalinde Real Madrid formasıyla Valencia’ya karşı attığı muhteşem vole golü ve maçın adamı ödülü takdir edilen bir seçim olabilir. Ancak futbolun gerçek meraklıları, 1995 Lig Kupası Finali’ne bakacaktır.


Bruce Rioch’un takım Bolton, Wembley’de maça hızlı başladı. Ancak Steve McManaman’ın güçlü oyunu 37. dakikada açılış golüyle karşılık buldu. İngiliz kanat oyuncusu, 68. dakikada Liverpool adına hem kendi hem de takımının ikinci golünü atarak Bolton savunmasını çaresiz bıraktı. Cesur hücum oyunuyla gerçekleştirdiği çalımlar ve kusursuz bitiriciliği maça damgasını vurdu.


Liverpool’un 2-1’lik galibiyetinin ardından McManaman, maçın adamı seçilerek Alan Hardaker Trophy’yi kazandı. Kırmızıların taraftarları ise bu maçı “McManaman Finali” olarak adlandırdı.


Maçtan sonra onur konuğu olan Sir Stanley Matthews’un McManaman için söyledikleri ise çok anlamlıydı: “Bana kendi oynadığım zamanları hatırlatıyor. Keşke onun gibi bir dribbling ustası olsaydım.”



86. Sadio Mané: Southampton - Aston Villa (Premier League, 2015)


Robbie Fowler’ın 4 dakika 33 saniyelik hat-trick’i, 18 yıl boyunca Premier League tarihinin en hızlı hat-trick’i olarak kalmıştı. Ancak bu rekor, Sadio Mané’nin 2015 yılında Aston Villa kalecisi Shay Given’a karşı gerçekleştirdiği göz açıp kapayıncaya kadar geçen 2 dakika 56 saniyelik gol fırtınası karşısında adeta yavaş kaldı.


Senegalli yıldız, 13., 14. ve 16. dakikalarda attığı gollerle Southampton’ın Avrupa kupaları hayallerine büyük bir katkı sağladı. Villa savunmasının arka arkaya yaptığı hataları acımasız bir bitiricilikle değerlendiren Mané, maçın neredeyse başlamadan bitmesini sağladı.


85. Eden Hazard: Belçika - Brezilya (Dünya Kupası, 2018)


“Yapmaya çalıştığım her şeyi mükemmel şekilde başardım,” Eden Hazard, 2018 Dünya Kupası çeyrek finalinde Brezilya’ya karşı Belçika’nın galibiyetinde sergilediği performansı böyle tanımlamıştı.


Ve haksız sayılmazdı. Eski Chelsea yıldızı, Neymar ve Philippe Coutinho gibi isimleri gölgede bırakarak Brezilya kadrosuna karşı unutulmaz bir performans sergiledi. Aynı zamanda, Belçika’nın "Altın Jenerasyonu"nun öne çıkan lideri olarak kendini kanıtladı. Eden Hazard’ın yaptığı her şey o gece büyüleyiciydi ve sadece bir geceliğine Brezilyalılarla dolu sahadaki en eğlenceli oyuncu bir Belçikalıydı.



84. Robbie Fowler: Liverpool - Arsenal (Premier League, 1994)


4 dakika 33 saniyede ne başardınız? Biz bir çay koyup dolaptan bisküvi aldık, bu da bizi Robbie Fowler’ın Ağustos 1994’te yaptıklarıyla kıyaslandığında oldukça verimsiz yapıyor. Robbie Fowler, o gün Premier League tarihinin en hızlı hat-trick’ini yaparak Arsenal savunmasını darmadağın etmişti.

19 yaşındaki forvet, boşta kalan bir topu rahatça ağlara göndererek başladı. Ardından, Steve McManaman’dan aldığı pasla Lee Dixon’u çalımlayıp topu David Seaman’ın yanından filelere gönderdi. Üçüncü golü ise biraz şanslıydı; John Barnes’ın uzun pası, Fowler’ın yakın mesafeden rahatça tamamlamasına olanak sağladı.


Peki, Premier League’in gördüğü en ölümcül beş dakikalık performansın kahramanı genç Fowler bu anı nasıl değerlendirdi?


“Üç şansım oldu ve üçü de gol oldu gibi görünüyor,” diyerek durumu küçümsemişti.


83. Paul McGrath: İrlanda - İtalya (Dünya Kupası, 1994)


Bir sahada Franco Baresi, Paolo Maldini ve Alessandro Costacurta gibi isimler varken en iyi savunmacı olarak öne çıkıyorsanız bir şeyi kesinlikle doğru yapıyorsunuzdur.


Paul McGrath’ın bu başarısı, İrlanda’nın 1994 Dünya Kupası grup aşamasında İtalya’ya karşı New Jersey’de oynadığı maçta daha da etkileyiciydi çünkü Paul McGrath, omzundaki sakatlık nedeniyle sahada olmaması gerektiğini düşünüyordu.


“Giants Stadyumu’na çıkarken, bu tamamen saçmalık diye düşündüm. Burada olmamalıydım ve hepimiz bunu biliyorduk. Kolum yanımda sallanıyordu ve ben turnuvanın favorilerinden birine karşı Dünya Kupası maçı oynamaya çalışıyordum,” diyordu McGrath.


Ancak Jack Charlton, eski Manchester United ve Aston Villa stoperine olan güvenini gösterdi ve bu güven, İrlanda formasıyla sergilenen en iyi performanslardan birine dönüştü. McGrath, Ray Houghton’un erken golü sonrası İtalya’nın durmak bilmeyen ataklarını durdurmada kilit rol oynadı. İrlanda, 1-0’lık galibiyetle ikonik bir zafer kazanarak Dünya Kupası macerasına unutulmaz bir başlangıç yaptı.



82. Mesut Özil: Arsenal - Leicester City (Premier League, 2018)


2018, Mesut Özil’in kariyerinin en zorlu yılıydı. Zayıf geçen bir 2017/18 sezonu, Dünya Kupası grup aşamasında alınan bir hezimet ve ardından gelen milli takımdan emeklilik kararı… Ancak Ekim ayında Leicester’a karşı sergilediği performans, Özil’in kariyerindeki "In Rainbows" anı gibiydi: Gençliğindeki gibi güzellik ve zekâyla dolu bir performansa imza attı. Bu performans, en az önceki yıllar kadar etkileyiciydi.


Başka maçlar daha önemli olabilir, başka oyuncular daha yoğun bir enerjiyle oynayabilir. Ancak Mesut Özil’in Leicester karşısındaki bu 90 dakikası, zarafet ve estetiğin bir dersiydi. Her dokunuş ve omuz hareketi adeta bir özet videosu için tasarlanmış gibiydi. Topu her zaman aldığı yerden daha iyi bir noktaya taşıma mantrası, bu maçta hiç olmadığı kadar net bir şekilde kendini gösterdi. Pierre-Emerick Aubameyang’ın tamamladığı muhteşem takım golündeki akıl dolu bir harekette, Özil’in dokunuşları Arsenal’ın bir hayal kırıklığı sezonunda nadir parlayan bir ışık oldu.


Bu gece bile tek başına rekor transfer ücretine, kötü basına ve tembellik suçlamalarına değerdi. Arsene Wenger dönemi Mayıs ayında Kuzey Londra’da sona ermişti ancak Özil sayesinde, Wenger’in güzel oyun idealleri o sonbaharda hâlâ canlıydı.


81. Michael Owen: İngiltere - Almanya (Dünya Kupası Elemeleri, 2001)


Tribün tezahüratlarında “Heskey bile gol attı” diye anılsa da, İngiltere’nin 2001 yılında Münih’te Almanya’yı 5-1 mağlup ettiği gecenin gerçek yıldızı Michael Owen’dı.


1998 Dünya Kupası’nda uluslararası sahneye fırtına gibi girmesinin ardından sakatlıklar Liverpool forvetinin ilerleyişini yavaşlatıyordu ancak Euro 2000’den sonra Alan Shearer’ın milli takımı bırakmasının ardından Owen, İngiltere’nin hücum hattındaki bir numaralı ismi olmuştu.


Almanya’da oynanan o unutulmaz gecede, Sven-Göran Eriksson yönetimindeki İngiltere’nin dünya çapında bir takım olabileceği düşüncesi doğdu. Owen, Bundesliga’nın tecrübeli savunmacıları Jens Nowotny, Thomas Linke ve Christian Worns’u adeta çaresiz bırakarak şimşek gibi hızlı, korkusuz en iyi performansını sergiledi.


Bu maç, Owen’ın İngiltere formasıyla sergilediği en iyi performanstı ve aynı yıl, Kevin Keegan’dan sonra Ballon d’Or kazanan ilk İngiliz oyuncu olmasını sağladı.



80. Jay-Jay Okocha: Bolton - Tottenham Hotspur (Premier League, 2003)


Sam Allardyce’ın 2000’ler başındaki Bolton takımı, genelde rakiplerini sahadan "dışarı tekmeleyen" ve 90 dakikanın sonunda Kevin Davies’in bir şekilde gol attığı, sert futboluyla anılırdı. Ancak Big Sam, Youri Djorkaeff ya da Fernando Hierro gibi tecrübeli yıldızları getirirken, tam dört sezon boyunca Jay-Jay Okocha gibi bir yıldızı da takımında oynatma şansına sahipti ve bu durum eleştirileri susturmaya yetiyordu.


Okocha’nın Bolton formasıyla sergilediği en iyi performansı seçmek kolay değil çünkü taraftarlarına birçok unutulmaz an ve gol armağan etti. Ancak 2003’te Tottenham’a karşı alınan 1-0’lık galibiyet, başlı başına bir şaheserdi.


Nijeryalı yıldız, Tottenham karşısında adeta tek kişilik bir şov sergiledi. Pasları, çalımları, hareketliliği ve top kontrolüyle maça damgasını vurdu. Üç kez direkten dönen şutlarının ardından Kevin Nolan’ın galibiyet golünün asistini yaptı ve bu performansı, 90 dakikalık bir bireysel "özet paket" gibiydi.


“Bu kulüpte oyuncu ve teknik direktör olarak 17 yıl geçirdim,” diyordu Allardyce o maçtan sonra ve ekliyordu: “Hiç bu kadar iyi bir oyuncu görmedim. İnsanlar Nat Lofthouse gibi isimlerden bahsediyor ama dürüst olmak gerekirse Okocha kulübün gördüğü en iyi oyuncu.”


79. Oleg Salenko: Rusya - Kamerun (Dünya Kupası, 1994)


1994 Dünya Kupası’nda Rusya ile Kamerun arasında California’da oynanan ve pek de önem taşımadığı düşünülen B Grubu kapanış maçı, Dünya Kupası tarihinin en yıkıcı gol performansına sahne oldu. İşte bu yüzden futbolu seviyoruz, değil mi?


Bu maç, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından üç yıl sonra Rusya’nın katıldığı ilk Dünya Kupası’ydı. Rusya, Kamerun karşısında farklı bir galibiyete ve eleme turlarına yükselmek için diğer sonuçların lehine olmasına ihtiyaç duyuyordu. Oleg Salenko, ilk hedefi fazlasıyla yerine getirdi. O dönem Dinamo Kiev forması giyen forvet, maçın 15. dakikasında basit bir vuruşla gol perdesini açtı ve ardından Kamerun savunmasını ofsayt tuzağında yakalayarak ikinci golünü kaydetti. Hat-trick ise bir penaltıyla geldi. Ardından ceza sahası içinden sert bir vuruşla dördüncü golünü buldu.


En iyisini sona saklayan Salenko, kaleden çıkan Jacques Songo’o’nun üzerinden topu aşırtarak beşinci golünü tamamladı. Bu, Dünya Kupası tarihinde daha önce de sonra da tekrarlanmamış bir başarıydı. Hatta bir de asist yaparak Rusya’nın 6-1’lik galibiyetini garantiledi. Bu maçta Kamerun adına bir gol atan Roger Milla, turnuva tarihinin en yaşlı golcüsü ünvanını geliştirdi.


Ancak Salenko’nun bu muhteşem performansı Rusya’nın gruptan çıkmasına yetmedi ve inanılmaz bir şekilde, bu maç onun uluslararası futbol kariyerindeki son maçı oldu. Zirvede bırakmak diye buna denir!



78. Mark Viduka: Leeds United - Liverpool (Premier League, 2000)


Leeds United’ın “rüyayı yaşama” döneminin zirve noktalarından biri, Avustralyalı forvet Mark Viduka’nın Premier League sahnesine muhteşem bir giriş yapmasıydı. Mark Viduka, sezonu üç kupayla tamamlayacak güçlü bir Liverpool takımını Elland Road’da adeta darmadağın etti.


Leeds United'ın yaz transferi Viduka, takımının 18 dakika içinde 2-0 geriye düşmesiyle harekete geçti. İlk olarak şık bir aşırtma golüylle farkı bire indirdi ve ardından zarif bir kafa vuruşuyla skoru eşitledi. Hat-trick, ceza sahasında yaptığı muhteşem bir dönüşle geldi; bu hareket Maradona’yı bile gururlandıracak cinstendi. Her topa dokunuşu kusursuzdu. Önce Patrick Berger ile Markus Babbel’i ardından ise Sander Westerveld’i çaresiz bırakarak golünü attı..


Viduka, iki dakika sonra bu performansını taçlandırdı. Ceza sahasında topu mükemmel bir şekilde kontrol ederek kendisine zaman ve alan yarattı ve Jamie Carragher’ı geçerek topu Westerveld’in üzerinden ağlara gönderdi. Leeds için maçı kazandıran gol buydu.


Viduka, dört gol atmasının ardından Sky Sports’a mütevazı bir şekilde “Özellikle iyi bir maç çıkardığımı düşünmüyorum,” diyordu. Biz kesinlikle aynı fikirde değiliz…


77. Robert Lewandowski: Bayern Münih - Wolfsburg (Bundesliga, 2015)


Bayern Münih, Wolfsburg ile sahasında oynadığı maçın ilk yarısını taraftarları önünde utanç verici bir yenilgiyle kapatmak üzereydi. Ancak Robert Lewandowski ikinci yarıda işleri hızla değiştirdi. Polonyalı yıldız, sadece altı dakika içinde maçı tersine çevirmeye başladı.


Sonrasında ise futbol tarihinin en inanılmaz gol performanslarından biri geldi: Lewandowski, sadece dokuz dakika içinde tam beş gol atarak Bayern Münih'i 60. dakikada 5-1 öne geçirdi.

Sol ayak, sağ ayak, yakın mesafe, uzun mesafe, voleler ve akrobatik vuruşlar... Bu performans her şeyi barındırıyordu. Eğer daha önce bir efsane olarak anılmıyorsa, bu maçla birlikte Lewandowski’nin adı Bundesliga ve Avrupa futbol tarihine altın harflerle kazındı.



76 ve 75. Ferenc Puskas ve Alfredo Di Stefano: Real Madrid - Eintracht Frankfurt (Şampiyon Kulüpler Kupası, 1960)


Avrupa Kupası veya Şampiyonlar Ligi finallerinde bugüne kadar sadece dört hat-trick yapılmıştır ve bunlardan ikisi Real Madrid’in Eintracht Frankfurt’u 7-3 yendiği tarihi 1960 finalinde Alfredo Di Stefano ve Ferenc Puskas’tan gelmiştir (Puskas bu maçta dört gol attı ve 1962 finalinde bir başka hat-trick daha ekledi).


Zaten Avrupa futbolunun dominant gücü olarak bilinen Real Madrid, Hampden Park’ta bir Avrupa Kupası finalini çocuk oyuncağına çevirdi. Di Stefano ve Puskas, yetenekli isimlerden kurulu Eintracht Frankfurt takımını defalarca çaresiz bıraktı… Üstelik Real, 18. dakikada geriye düşmüş olmasına rağmen. Alman ekibi ikinci golünü attığında, Real Madrid çoktan beş gol öne geçmişti ve Di Stefano’nun hat-trick’i tamamlamasıyla sahada büyük bir çaresizlik hakimdi.


Hiçbir takım, Avrupa Kupası veya Şampiyonlar Ligi finalinde bu kadar çok gol atmayı başaramadı.


74. Erling Haaland: Manchester City - Manchester United (Premier League, 2022)


Birçok oyuncu, yüksek bir bonservisle transfer edildikten sonra ilk Manchester derbisinde üzerlerindeki baskıyla başa çıkmakta zorlanabilir. Ancak Erling Haaland böyle biri değildi. Norveçli yıldız, Etihad'da Manchester United’a karşı oynadığı maçta rekorlarla dolu ilk sezonuna bir başka sert mesajla devam etti.


Haaland, ilk yarının sonlarına doğru Kevin De Bruyne’ün nefis ortasını kafa vuruşuyla ağlara göndererek gol perdesini açtı. Sadece üç dakika sonra, yine De Bruyne’ün ortasına uzanarak ikinci golünü kaydetti.


Bu performansla yetinmeyen Haaland, Phil Foden’a bir asist yaparak skoru devre arasında 4-0’a taşıdı. İkinci yarının ortalarında hat-trick’ini harika bir bitirişle tamamladı ve son dakikalarda Foden’a bir asist daha yaparak takım arkadaşının da hat-trick yapmasını sağladı. Manchester City, maçtan 6-3’lük farklı bir galibiyetle ayrıldı.



73. Lothar Matthäus: Batı Almanya - Yugoslavya (Dünya Kupası, 1990)


Her pozisyonda mükemmel işler çıkarabilen bir orta saha oyuncusu olan Lothar Matthäus, 1990 Dünya Kupası'nda Batı Almanya'nın kaptanı ve yıldızı olarak takımını zafere taşıdı. Turnuvanın ilk maçından itibaren Lothar Matthäus, liderliğini ve kalitesini ortaya koydu.


Yugoslavya'ya karşı oynanan maçta Matthäus, ceza sahası dışından biri sol, biri sağ ayağıyla olmak üzere iki harika gol attı. Almanya'nın üçüncü golü ise tam anlamıyla bir şaheserdi: Kendi sahasından topu sürerek Davor Jozić'i geçti, ardından 28 metreden köşeye sert bir vuruşla ağları sarstı. Maç, Batı Almanya'nın 4-1’lik galibiyetiyle sona erdi ve bu performans Matthäus'un turnuvanın yıldızlarından biri olduğunu kanıtladı.


72. Ole Gunnar Solskjaer: Nottingham Forest - Manchester United (Premier League, 1999)


“Süper yedek” terimi, zamanla Ole Gunnar Solskjaer ile özdeşleşti ve kendisi de bu ünvanı sonuna kadar hak etti!


İkinci yarıda oyuna giren Solskjaer, sadece sekiz dakika içinde Gary Neville’den gelen mükemmel ortayı tamamlayarak skoru değiştirdi ve 88. dakikada ikinci golünü attı.


Bu golden sadece 3 dakika sonra hat-trick'ini tamamladı ve ardından uzatma dakikalarında bir gol daha atarak Manchester United’ın Nottingham Forest karşısında 8-1’lik tarihi bir farkla galip geldiği maçın son golünü kaydetti. Bu performansla bir maçta yedek oyuncu tarafından atılan en fazla gol rekorunu kırdı. Bu rekor, hâlâ Premier League tarihindeki yerini koruyor.



71. Cammy Bell: Dundee United - Dunfermline (İskoç Şampiyonası, 2016)


Takımınızın disiplinini sorgulamanız gereken bir durum varsa ilk yarıda üç penaltıya sebep olmak kesinlikle bunlardan biridir. Ancak kalede Cammy Bell duruyorsa işler bir şekilde yoluna girebilir.

Dunfermline, üç kez penaltı noktasına geldi ve üçünde de Bell kurtarışıyla gole izin vermedi. Bu performans, Dundee United’ın devreyi 1-0 önde kapatmasını ve sonunda maçı 3-1 kazanmasını sağlayan kilit faktördü.


Kaleciler için hat-trick varsa bu performans muhtemelen tam anlamıyla bunu tanımlar. Ancak arkadaki reklam panolarında yer alan “Hatrick Bruce Building Services” yazısının biraz fazla manidar olması gözlerden kaçmadı.


Dunfermline, o gün üç farklı penaltıcı denedi ama bazen ne yaparsanız yapın, geçmek mümkün olmuyor.


70. Lionel Messi: Arjantin - Hırvatistan (Dünya Kupası, 2022)


Turnuvada harika bir performans sergilediniz. Hem yorumcular hem de taraftarlar yeteneklerinizden övgüyle bahsediyor ve bir sonraki büyük transferinizin ne olabileceğini tartışıyorlar. Ta ki Lionel Messi, sahada sizi adeta ters düz edene kadar… Messi, sahanın yarısını kat ederken siz de çaresizce peşinden koşuyorsunuz...


İşte Josko Gvardiol, 2022 Dünya Kupası yarı finalinde Arjantin’in Hırvatistan’ı 3-0 yendiği maçın 69. dakikasında muhtemelen tam da böyle hissetti. Messi, üstün çalım yeteneklerini sergilediği bu sahnede, soğukkanlılığını koruyarak Julian Alvarez’in ikinci golünü hazırladı. O sırada Messi, ilk yarıda penaltıdan attığı golle zaten maça damgasını vurmuştu.



69. Karim Benzema: Real Madrid - Paris Saint-Germain (Şampiyonlar Ligi, 2022)


Bang. Bang. Bang. Karim Benzema’nın Mart 2022’de Bernabeu’da PSG’ye yaşattığı yıkım tam da böyleydi. Fransız ekibi, toplam skorda farkı iki gole çıkarmış ve Real Madrid neredeyse elenmiş gibi görünüyordu. Ancak sahneye, takımın tılsımlı kaptanı Karim Benzema çıktı.


Gianluigi Donnarumma’ya yaptığı akıllıca baskı, topun Vinicius Jr’a gitmesini sağladı ve Benzema ilk golü buldu. Ardından Luka Modric, iğne deliğinden geçercesine bir pasla Benzema’ya ikinci golü hazırladı. PSG sarsılmıştı ve Benzema bunu değerlendirerek fırsatçı bir şekilde üçüncü golü attı. Hatalı bir çıkışın ardından önüne düşen topu köşeye göndererek hat-trick’i tamamladı ve Real Madrid’i Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finale taşıdı.


68. Michel Platini: Fransa - Belçika (Avrupa Şampiyonası, 1984)


Döneminin en iyi oyuncusu olarak zirve performansını sergileyen Michel Platini, Euro 1984'te Fransa'nın domine ettiği turnuvada 9 gol atarak yıldızlaştı. Grup aşamasında art arda iki gol attığı performanslardan biri, Belçika’ya karşı alınan 5-0’lık galibiyet sırasında geldi.


Belçikalılar, Platini’yi durdurmak için onu sürekli faulle yıpratmaya çalıştı ancak bu taktik işe yaramadı. Platini, hem oyunuyla rakibine sürekli sorun yarattı hem de mükemmel bir hat-trick yaptı: Sol ayak, sağ ayak ve kafa golü.


Orta saha oyuncusu, bir serbest vuruşun direkten dönmesinin ardından ceza sahası dışından sol ayağıyla müthiş bir vuruş yaparak ilk golünü kaydetti. Ardından, kalecinin müdahalesiyle düşürüldükten sonra penaltıyı sağ ayağıyla gole çevirdi. Hat-trick’ini tamamlayan gol ise direkten dönen bir topa yaptığı kafa vuruşuyla geldi ve Fransa'nın rakibini hezimete uğratmasını sağladı.



67. Erling Haaland: Norveç - Honduras (U20 Dünya Kupası, 2019)


Herkes, Erling Haaland’ın korkutucu bir gol makinesi olduğunu ve Premier League'deki birçok takımın Norveçli yıldızın gazabını tattığını bilir. Ancak hiçbiri, 2019 yılında Honduras U20 takımının yaşadığı dehşeti yaşamamıştır. Erling Haaland, bu maçta tam dokuz gol attı. Evet, dokuz!


Bu performans, kariyerinin ilerleyişine dair ürkütücü bir önsezi gibiydi. Haaland, talihsiz Orta Amerika ekibine karşı gol üstüne gol atarken, her bitirici vuruşu büyük bir titizlikle gerçekleştirdi. Bu maç, onun ilerleyen yıllarda sergileyeceği golcülüğün habercisiydi.


66. Roberto Baggio: İtalya - Bulgaristan (Dünya Kupası, 1994)


Bu heyecan verici maç, 1994 Ballon d’Or ödülünde ilk üçe giren oyunculara sahne oldu. Ödülü Hristo Stoichkov kazanmış olsa da Bulgaristan, Paolo Maldini ve Roberto Baggio gibi yıldızlarla dolu İtalya'ya direnemedi.


"İlahi At Kuyruğu" lakaplı Baggio, o yaz adeta büyüleyici bir formdaydı; hem gol attı hem de inanılmaz bir yaratıcılık sergiledi. Bu maçta iki golle İtalya’nın sağlam rakibine karşı üstünlük kurmasını ve final biletini almasını sağladı.


Baggio’nun ilk golü, iki müdahaleden sıyrılıp ceza sahası dışından topu köşeye kıvırarak geldi. İkinci golünde ise şık bir yarı voleyle kaleciyi çaresiz bıraktı. Stoichkov bir golle karşılık verse de Bulgaristan, bu farkı kapatmayı başaramadı.



65. Lionel Messi: Barcelona - Bayern Münih (Şampiyonlar Ligi, 2015)


Şampiyonlar Ligi yarı finalleri, Barcelona ile Bayern Münih gibi devler karşı karşıya geldiğinde daha büyük bir anlam kazanır. 2015 yılındaki eşleşme de bu duruma istisna değildi. Dünyanın en güçlü savunmalarından biri, Messi, Suarez ve Neymar’dan oluşan ünlü “MSN” hücum hattına karşı mücadele etmek üzereydi.


O gece sahneyi çalan isim, her zamanki gibi Lionel Messi oldu. Maç, son 15 dakikaya kadar gergin bir şekilde golsüz devam ederken Barcelona’nın 10 numarası ceza sahası dışında topu aldı. Sol ayağına çektikten sonra topu Manuel Neuer’in yanından, köşeye sert bir şekilde gönderdi ve skoru açtı.


Sadece dakikalar sonra Messi bir kez daha sahneye çıktı. Bu kez, Jerome Boateng ile bire birdeydi. Ceza sahasına doğru hızla ilerlerken önce içeri, ardından dışarı doğru yaptığı hareketle Boateng’i yere serdi. Daha sonra topu muhteşem bir şekilde Neuer’in üzerinden aşırarak ağlarla buluşturdu.

Bu gol, Messi’nin zamanı aşan gol koleksiyonuna eklediği bir başka unutulmaz başyapıt olarak tarihe geçti.


64. Harry Kane: Tottenham Hotspur - Manchester City (Premier League, 2022)


Premier League'in açık ara lideri Manchester City, Etihad'da mücadele eden ve sezon boyunca deplasmanda sadece dört galibiyet almış olan zor durumdaki Tottenham karşısında dokuz puanlık avantajını artırmaya hazırlanıyordu.


Ancak oyun bir anda konuk ekibin lehine döndü. Harry Kane, adeta gözleri kapalı bir şekilde savunmanın arkasına kusursuz bir pas gönderdi ve bu pası değerlendiren Heung-Min Son, beklenmedik bir şekilde Tottenham’ı öne geçirdi. City, kısa sürede eşitliği sağladı ancak Kane yeniden sahneye çıktı. Heung-Min Son’un ortasına mükemmel zamanlama ile hareketlenen Kane, voleyle topu üst köşeye göndererek Tottenham'ı bir kez daha öne taşıdı.


Ev sahibi ekip, Riyad Mahrez’in uzatma dakikalarında kazandırdığı penaltı golüyle beraberliği yakalamış gibi görünüyordu. Ancak Tottenham'ın kurtarıcısı Harry Kane, bir kez daha sihirli bir an yarattı. Kulusevski’nin ceza sahasına doğru havalandırdığı topa hareketlenen Kane, Kyle Walker’ın önünde topa dokunarak Ederson’u mağlup etti ve Tottenham’a dramatik bir galibiyet kazandırdı.



63. Tino Asprilla: Newcastle United - Barcelona (Şampiyonlar Ligi, 1997)


Her taraftar, kendi yerel takımlarının ışıkların altında Avrupa devleriyle karşılaşmasını hayal eder. Barcelona’nın St James’ Park ziyareti, bu hayalin gerçeğe dönmüş haliydi.


Luis Figo’nun kaptanlığını yaptığı, Rivaldo ve Luis Enrique gibi yıldızları barındıran Barcelona kadrosuna rağmen geceyi çalan isim Tino Asprilla oldu. Asprilla, kaleci Ruud Hesp’i çalımlayarak kendisine faul yaptırdı ve ardından penaltıyı gole çevirdi.


Bu bile başlı başına bir hikaye olabilirdi ancak Asprilla durmadı. İlk yarıda Keith Gillespie’nin ortasına yükselerek kafayla ikinci golünü attı. Aynı şekilde ikinci yarının başında bir kez daha kafa vuruşuyla üçüncü golünü kaydetti.


Luis Enrique ve Figo’nun geç gelen golleri Newcastle taraftarlarını biraz endişelendirse de, Newcastle United maçı galibiyetle tamamladı ve herkesin uzun yıllar anlatacağı unutulmaz bir hikayeye imza attı.


62. Arjen Robben: Hollanda - İspanya (Dünya Kupası, 2014)


Robin van Persie, 2014 Dünya Kupası'nda İspanya'ya karşı "uçan Hollandalı" olarak efsanevi bir kafa golüyle tarihe geçti ancak Arjen Robben bu terimin tam anlamıyla tanımını yaptı.


Sergio Ramos ve Gerard Pique gibi belki de tarihin en büyük stoper ikililerinden birini adeta şoke eden Robben, ilk golüne harika bir koşu sonrası Wesley Sneijder'ın mükemmel asistini değerlendirerek imza attı. Topu müthiş bir kontrolle indirdikten sonra Robben, Ramos'u geçti ve topu Iker Casillas’ın yanından ağlarla buluşturdu. Ancak ikinci golü, gerçek anlamda hayranlık uyandırıcıydı.


Ramos, orta sahadan başlayan koşusunda Robben’e göre avantajlıydı ancak Robben sadece 20 metre sonra onu geride bırakıp topu almıştı. Casillas'ı yere seren Robben, topu İspanya ağlarına gönderdi. Bu gol, 5-1'lik galibiyeti ve unutulmaz anları beraberinde getirdi.



61. Joe Bambrick: İrlanda - Galler (Hazırlık Maçı, 1930)


Önemli bir maçta gol atmak oyuncuların her zaman konuşacağı bir başarıdır.


Joe Bambrick ise İrlanda'nın Galler'i 7-0 yendiği maçta tam altı gole imza atarak bu başarısını çok daha fazla konuşma hakkına sahip oldu! Kariyeri boyunca İrlanda formasıyla 11 maça çıkan Joe Bambrick, 12 gole imza attı. Rakamlara bakılırsa Joe Bambrick, Galler maçını her zaman ayrı bir noktaya koydu!


60. Petr Cech: Chelsea - Bayern Munıh (Şampiyonlar Ligi , 2012)


Petr Cech'in 2012 Şampiyonlar Ligi finalindeki olağanüstü performansı, hala hafızalarda tazeliğini koruyor.


Mario Gomez, o finalin penaltı vuruşları sonrasında yaşadığı ilginç bir anı şöyle aktarıyor: "Petr Cech benimle rutin doping testindeydi. Tamamen utangaç, çekingen biriydi ve sonunda bana ‘Hey, o penaltı neydi?’ diye sordu. Ona baktım ve ‘Ne?’ dedim. O da ‘İlk başta diğer köşeye atmayı düşündün. Beni tamamen şaşırttın. Diğer köşeye gideceğini biliyordum,’ dedi. Gerçekten ne olduğunu anlamıştı. Bu çok acı verici. O an tekrar düşündüm de, ne kadar harika bir kaleci olduğunu, oyuncuları ve oyuncuların beden dilini nasıl okuduğunu fark ettim.”


Mario Gomez’in penaltısını attığı o ikonik finalde, Petr Cech, zaten Arjen Robben’in penaltısını kurtarmıştı ve Bayern’in beş penaltısının hepsine de doğru yöne atlayarak cevap verdi. Philipp Lahm, Gomez ve Manuel Neuer’i kurtaramasa da, Ivica Olić ve Bastian Schweinsteiger'in penaltılarını çıkararak Didier Drogba’nın son noktayı koymasına fırsat verdi.



59. Zinedine Zidane: Fransa - Brezilya (Dünya Kupası, 1998)


1998 Dünya Kupası finali, mükemmel bir şekilde hazırlanmıştı. Ev sahibi Fransa, turnuvayı ilk kez kazanmak istiyordu ve dünyanın dört bir yanından gelen oyunculardan oluşan bir kadroya sahipti. Rakipleri ise, son şampiyon Brezilya’dı ve kadrolarında, son yılların en heyecan verici yeteneklerinden biri olan ve finale kadar dört gol atan 21 yaşındaki Ronaldo vardı.


Ancak maç öncesi kafa karıştırıcı bir durum yaşandı. Ronaldo’nun adı, Brezilya'nın maç kadrosundan çıkarılmıştı fakat kısa bir süre sonra tekrar kadroya alındı. Daha sonra, Ronaldo’nun o gün bir nöbet geçirdiği ve üç saatini hastanede geçirdiği ortaya çıktı.


Fransa, Brezilya’nın bu kaotik durumundan faydalandı ve Zinedine Zidane takımını yönlendiren isim oldu. Juventus'un yıldızı, ev sahibi takımın yarattığı her şeyin merkezindeydi ve Fransa’yı 30. dakikada Emmanuel Petit’in kullandığı köşe vuruşunda topu kafayla ağlara göndererek öne geçirdi.


Aynı ikili, ilk yarı bitmeden önce Fransa’yı 2-0 öne geçiren golü attı. Bu sefer Zidane, Petit’in köşe vuruşunu Roberto Carlos’un bacaklarının arasından kafayla geçirerek skoru artırdı. Petit, maçın son anlarında gol atarak galibiyeti kesinleştirirken, Zidane finalin yıldızı oldu. Orta saha oyuncusu, milli kahramanlık statüsünü pekiştirirken aynı yıl içinde Légion d'Honneur ödülünü aldı.


58. Ronaldinho: Barcelona - Chelsea (Şampiyonlar Ligi, 2005)


2005'te Barcelona'ya karşı oynanacak ilk maçtan önce Chelsea Teknik Direktörü José Mourinho, yalnızca kendi ilk 11’ini değil rakip teknik direktör Frank Rijkaard’ın 11'ini de açıklamıştı.


Ama ikinci maç ise Mourinho veya Chelsea'ye değil Ronaldinho’ya ait oldu! Topu alıp ceza yayının üzerine geldiği andan itibaren maçı sahiplenmişti. Durdu, kendine güvenerek topu ayağının dışıyla, hiçbir geri çekilme yapmadan tam olarak hedefe, bir iğne deliğinden geçer gibi gönderdi. Petr Cech çaresiz kaldı. Stamford Bridge bir anda sessizliğe büründü.


Kariyerinde sıkça olduğu gibi, Brezilyalı yıldız o gece Londra’da sahneye çıktı. Herkesten farklı şeyler yaptı, kimsenin yapamayacağı şekilde gol attı ve belki de tarihin en iyi takımlarından birine acı çektirdi. Bunu en çok hisseden kişi ise José Mourinho’dan başkası değildi.



57. Paolo Rossi: İtalya - Brezilya (Dünya Kupası, 1982)


Futbol tarihinde herkesin sevdiği bir geri dönüş hikayesi vardır ve Paolo Rossi'nin 1982 Dünya Kupası’ndaki hikayesi, çok azı ile karşılaştırılabilir.


Turnuva öncesinde Totnero bahis skandalına karışan Paolo Rossi, üç yıl ceza almıştı. 1980 Avrupa Şampiyonası’nı kaçıran Rossi, cezası bir yıl indirilince Dünya Kupası’na yetişebildi.


Turnuva başında hem Rossi hem de İtalya takımı için zor günler yaşansa da İtalya, zorlu Arjantin maçını kazanarak tarihin en iyi Brezilya kadrolarından birine karşı yarı finale çıkma hakkı kazandı. Brezilya, Zico, Socrates ve Falcao gibi efsanevi isimlerden oluşuyordu.


Rossi, 5. dakikada bir kafa golüyle maçı başlattı ve ardından 25. dakikada çok sert bir şutla golünü ikiye çıkardı. Brezilya her seferinde geri dönse de Rossi, 74. dakikada üçüncü golünü attı ve İtalya’yı üçüncü kez öne geçirdi. Brezilya, tekrar geri dönemedi.


Bu maç, Dünya Kupası tarihinin en iyi maçlarından biri olarak kaydedildi ve Rossi, ‘cellat’ lakabını kazanarak Brezilya’nın bu mağlubiyetini ‘Sarria Felaketi’ olarak adlandırmasına neden oldu. Rossi, bu performansıyla Altın Ayakkabı ve Altın Top kazandı, İtalya ise turnuvayı şampiyon olarak tamamladı.


56. Toni Turek: Batı Almanya - Macaristan (Dünya Kupası Finali, 1954)


1954 Dünya Kupası finali, Batı Almanya’nın Macaristan’a karşı 3-2’lik tarihi galibiyetini yazdığı bir andı. Batı Almanya, Macaristan karşısında favori değildi ve maça sıkıntılı başladı.


Macaristan, maçın başında 2-0 öne geçti ancak Max Morlock ve Helmut Rahn’ın golleriyle Batı Almanya skoru eşitledi. İşte o noktada Toni Turek, harika kurtarışlarla devreye girdi. Ferenc Puskas, Nandor Hideguti ve Sandor Kocsis gibi golcülere karşı muazzam kurtarışlar yaptı ve Batı Almanya, Macaristan’ın altın jenerasyonuna karşı galip geldi.


Macaristan, Toni Turek’in son dakikalardaki müthiş kurtarışlarından dolayı finali kaybetti. Rahn’ın sürpriz golü, Batı Almanya’ya şampiyonluğu getirdi.



55. Serge Gnabry: Bayern Münih - Tottenham Hotspur (Şampiyonlar Ligi, 2019)


Serge Gnabry’nin eski teknik direktörü Tony Pulis tarafından İngiliz futbolunun seviyesi ile başa çıkamayacağı söylense bile 2019'daki o gece, Gnabry'nin İngiltere topraklarını fethettiği gece olmuştu.


Mauricio Pochettino'nun koltuğunun sallandığı bir dönemde Serge Gnabry, Arjantinli teknik adama büyük bir darbe vurdu. Eski Arsenal oyuncusu, sürekli olarak Tottenham savunmasını zorlayan bir şekilde topu her aldığında çok etkiliydi; topa sahip olduğunda rakip savunmayı zorluyordu. 53. dakikada sol ayağıyla mükemmel bir gol atarak skoru açtı, iki dakika sonra ise ilk kez kullandığı sol ayağıyla farkı ikiye çıkardı.


Gnabry, hat-trick'ini maçın bitimine yedi dakika kala tamamladı ve Tottenham’a adeta cesaret ve gücün ne kadar önemli olduğunun dersini verdi. Üstelik dördüncü golü de atacak zaman buldu. Kuzey Londra kırmızıya boyanmıştı ve belki Pulis de biraz kızarmıştır!


54. Eric Cantona: Manchester United - Tottenham Hotspur (Premier League, 1993)


Eric Cantona, Tottenham Hotspur’a karşı mükemmel bir performans sergileyerek sahneye çıktı. Fransız yıldız, forvetin arkasında tam bir yaratıcı ustalık sergiledi.


Cantona, defansif baskılar altında birçok gol fırsatı yaratmıştı. İlk golde, topu mükemmel bir kafa vuruşuyla köşeye göndererek Manchester United’ı öne geçirdi. Sonrasında hücumda tekrar tehlike yaratmaya devam etti ve Dennis Irwin'e kusursuz bir pas vererek farkı ikiye çıkarmasını sağladı. Manchester United maçı 4-1 kazandı ve en büyük yıldız kesinlikle Eric Cantona’ydı.



53. Cristiano Ronaldo: Real Madrid - Atletico Madrid (Şampiyonlar Ligi, 2017)


Cristiano Ronaldo, Şampiyonlar Ligi’nin tartışmasız en büyük oyuncusuydu. 2017'deki Atletico Madrid karşısındaki hat-trick’i de bunun bir başka örneğiydi. Ronaldo, Real Madrid’i ilk dakikalarda 1-0 öne geçiren golü attı ve 73 ve 86. dakikalarda yine topu ağlarla buluşturdu.


Atletico Madrid'in savunması, Ronaldo’nun sağ ayağıyla yaptığı her vuruşta çaresiz kaldı. Cristiano Ronaldo, sadece en büyük golcülerden biri değil aynı zamanda şampiyonluk gecelerinin vazgeçilmez yıldızıydı.


52. Dennis Bergkamp: Arsenal - Leicester City (Premier League, 1997)


Dennis Bergkamp, Filbert Street’teki bu 3-3 berabere biten maçta yeteneğini göstererek hat-trick'e imza attı. Bergkamp’ın şutları sadece göz alıcı olmakla kalmadı aynı zamanda takım arkadaşları için birçok şans yaratacak şekilde teknik bir ustalığın ürünüydü.


İlk golünde, bir köşe vuruşu sonrası topu dışarıya doğru çekip mükemmel bir şutla açılışı yapmıştı. İkinci golünde, rakip savunmayı adeta yanıltan harika bir dokunuşla orta sahadan koşarak ceza sahasına girdi. Üçüncü golü ise bir başka şaheserdi. Dennis Bergkamp, sağ ayağıyla topu ileriye doğru yükseltti, sol ayağıyla topu kontrol etti ve savunmayı aldatıp kaleciyi geçerek ağları sarstı.



51. Jan Tomaszewski: Polonya - İngiltere (Dünya Kupası Elemeleri, 1973)


Brian Clough’un Jan Tomaszewski'yi “palyaço” olarak nitelendirmesinin ardından Tomaszewski son kahkahayı attı ve İngiltere’yi 1-1'lik skorla Wembley'de durdurdu.


Ev sahibi ekip, Polonya’yı yenerek Dünya Kupası'na gitmeyi planlıyordu ancak Tomaszewski'nin olağanüstü kurtarışları, bu şansın ellerinden kaymasını sağladı. Jan Tomaszewski, Allan Clarke'ın tehlikeli pozisyonunda kendi hatasıyla sakatlanan elini umursamadan harika kurtarışlar yaptı.


Tomaszewski, tüm maç boyunca defansif mücadelesini sürdürdü. Topu tehlikeli alandan sürekli uzaklaştırıp her atakta harika müdahaleler yaptı ve İngiltere'yi durdurdu. Sadece Clarke’ın penaltısı Tomaszewski'yi geçebildi.


50. Jerzy Dudek: Liverpool - Milan (Şampiyonlar Ligi, 2005)


Normalde üç gol yemek, bir kalecinin kötü bir gün geçirdiği anlamına gelir. Ancak 2005 İstanbul’da Jerzy Dudek, bu klişeyi tamamen alt üst etti.


Andriy Shevchenko'dan gelen şutları engelleyen Dudek, “Nasıl kurtardım, açıklayamıyorum” dediği bir an yaşadı. Penaltı atışlarında ise müthiş bir kahramanlık sergileyerek Liverpool’u galibiyete taşıyan isimlerden oldu. İlk olarak Jerzy Dudek’in ‘spaghetti bacaklar’ hareketleri, Serginho’nun topunu üst direğe vurmasına neden oldu. Ardından, Andrea Pirlo ve tekrar Shevchenko'ya karşı iki güçlü kurtarış yaparak Milan’ın umutlarını yok etti.


(İyi ki VAR o zamanlar yoktu, çünkü Dudek her iki kurtarışında da kaleden baya uzaklaşmıştı…)



49. Kylian Mbappé: Fransa - Arjantin (Dünya Kupası, 2018)


Her dünya çapında oyuncunun, kendini dünya sahnesine tanıttığı bir maçı vardır. Kylian Mbappé için bu an, 2018 Dünya Kupası'nda Arjantin’e karşı oynanan son 16 maçıdır. Bu noktaya kadar büyük bir potansiyele sahip olduğunu kanıtlamış olsa da henüz herkese "Vay!" dedirtecek bir performans sergilememişti. Mbappe'nin kendi yarı sahasından topu alıp iki Arjantinli oyuncuyu çalımlayarak Marcos Rojo'yu geçerken penaltı kazanmasıyla her şey değişti.


Sadece 19 yaşında olan Kylian Mbappé, kısa bir süre sonra güzel bir hareketle gol pozisyonuna girdi ve topu ağlara gönderdi. Ardından, sadece birkaç dakika sonra inanılmaz bir bitirişle ikinci golünü kaydetti. Bu maç, Mbappé'nin dünyaya kendini tanıttığı gündü.


48. Andrés Iniesta: Barcelona - Arsenal (Şampiyonlar Ligi, 2006)


Andrés Iniesta'nın dört Şampiyonlar Ligi zaferinden ilki, kariyerinin erken dönemlerinde geldi. Maça yedek kulübesinde başlayan Iniesta, ikinci yarıda oyuna girerek Barcelona'nın 10 kişilik Arsenal karşısında geriden gelip kazanmasına yardımcı oldu.


Normalde daha ileri bir pozisyonda görev alan Iniesta, bu maçta daha derin bir rolde oynayarak topu savunmadan alıp hızlıca ileriye taşıdı ve rakiplerini yordu. Ayrıca boş alanlara doldurup fırsatları değerlendirerek oyunu yönlendirme özgürlüğüne sahipti.


Henrik Larsson ile birlikte Iniesta, maçı Barcelona lehine çevirdi. İki oyuncu mükemmel bir iş birliği yaparak Samuel Eto'o'yu eşitliği sağlamak için pozisyona soktular. Bundan sadece dört dakika sonra Juliano Belletti, Arsenal'ın kalbini kıran golü atarak Barcelona'yı zaferle taçlandırdı.



47. David De Gea: Manchester United - Arsenal (Premier League, 2017)


David De Gea, neslinin en büyük kalecilerinden biri olarak Emirates Stadyumu'ndaki soğuk bir kış gecesinde Arsenal’a karşı sergilediği performansıyla kariyerinin en parlak anlarından birini yaşadı. Manchester United, erken dakikalarda 2-0 öne geçti ancak José Mourinho'nun klasik tarzıyla, takım savunmaya tamamen gömülerek maçı kontrol altına almaya çalıştı.


Sonraki 80 dakika boyunca David De Gea, Premier League rekoru kırarak 14 kurtarış yaptı ki bunlar arasında sezonun en iyi kurtarışları arasına girebilecek birçok örnek vardı. Ancak en dikkat çeken kurtarış, Alexandre Lacazette’in sert şutunu mükemmel bir şekilde uzanarak çıkarmasıydı. Ardından, Alexis Sanchez’in çok yakın mesafeden yaptığı vuruşu da şahane bir şekilde kurtararak Manchester United’a beklenmedik bir galibiyet kazandırdı.


46. Steven Gerrard: Liverpool - West Ham (FA Cup, 2006)


Bu maç, "Gerrard Finali" olarak tarihe geçti ve bunun iyi bir nedeni vardı. Steven Gerrard, Liverpool kaptanı olarak bu maçı ekstra sahiplenip takımını zafere taşıdı. West Ham, Millennium Stadyumu’nda 2-0 öne geçti ancak Steven Gerrard, Liverpool’un bu zorlu mücadelede geri dönmesinde başrol oynadı.


İlk olarak, Djibril Cissé'yi harika bir pasla pozisyona sokarak farkı bire indirdi. Ardından Peter Crouch'ın kafasından gelen topu muazzam bir vuruşla ağlara göndererek eşitliği sağladı. Ancak yetenekli isim, en iyi golünü sona saklamıştı ve mükemmel bir yarım vole ile uzak mesafeden topu ağlara gönderdi. Maçın sonunda, penaltı atışları sırasında da soğukkanlılıkla penaltısını kullandı ve Liverpool'a bu inanılmaz zaferi getirdi.



45. George Best: Manchester United - Northampton (FA Cup, 1970)


Northampton, Manchester United’a karşı FA Cup çeyrek finalinde zor bir maç geçirecekti çünkü George Best rakiplerine pek merhamet göstermezdi. Bu maçta Best, County Ground’da oynanan çamurlu sahada çift hat-trick yaptı. Kafa vuruşları, doğaçlama bitirişler ve fırsatçılık örnekleri sergileyerek Manchester United’ı 8-2'lik bir galibiyete taşıdı.


George Best’in o gün attığı en ünlü golü, son golüydü. Rakibini çalımlayıp, kaleciyi topa çıkmaya zorladı ve ardından boş kaleye golünü attı. Bu, gerçekten unutulmaz bir hareketti.


44. Tim Krul: Newcastle United - Tottenham Hotspur (Premier League, 2013)


Bir kalecinin maçın en öne çıkan oyuncusu olması genellikle olağanüstü bir performans gerektirir ve Tim Krul, 2013'te Tottenham Hotspur'a karşı bu tür bir gösteri sergiledi. Tottenham, 14 kez Hollandalı kalecinin ağlarını yoklamaya çalıştı ancak Tim Krul her seferinde dimdik durarak kalesini savundu. Akrobatik parmak uçlarıyla kurtarışlar, içgüdüsel vücut hamleleri ve ataklar karşısındaki savaşçı yönüyle topa müdahale etti.


Krul, maç sonrası röportajında zaferi takımına atfetti ancak tartışmasız bir şekilde o maçın ana oyuncusu oldu.


Krul’un 14 kurtarışı, Premier League döneminde yalnızca David de Gea ve Vito Mannone tarafından yakalanacak bir rekor getirdi. Fantasy Premier League oyuncularının ne kadar puan kazandığını hayal edin!



43. Kevin De Bruyne: Manchester City - Wolves (Premier League, 2022)


Kevin De Bruyne, 2022'de belki de futbolunu en üst seviyede oynuyordu ve bunu Molineux'da Wolves'a karşı dört golle kanıtladı. Manchester City, Wolves'ı mağlup ederek şampiyonluk yolunda bir adım daha attı.


Belçikalı orta saha oyuncusu dinamik, zeki ve teknik olarak mükemmeldi. İlk yarıdaki hat-trick’ini sadece 24 dakikada üç sol ayağıyla yaptı. Üçüncü golü, top tam köşeye giderken kaleci José Sá çaresizdi.


Kevin De Bruyne’un dördüncü golü ise daha basitti; boştaki topu hızlıca tamamladı. Maç boyunca doğru pasları vererek takımını kusursuz yönlendirdi.


42. Cristiano Ronaldo: Juventus - Atletico Madrid (Şampiyonlar Ligi, 2019)


Cristiano Ronaldo ve Şampiyonlar Ligi birbirine o kadar uyumlu bir ikili ki, bu ilişkiyi pekiştiren bir başka destan Juventus’un Atletico Madrid'i 2019'da elediği maçta yaşandı. İlk maçı 2-0 kaybeden Juventus, zor bir geri dönüş mücadelesi veriyordu. Cristiano Ronaldo, gülüşmelerle karşılanan bir atmosferde mucizevi bir hat-trick yaparak Juventus'u çeyrek finale taşıdı.


İlk golünü rakip oyuncusunun önüne geçerek kafa vuruşu ile attı. İkinci golü, dev bir sıçrayışla gerçekleştirdiği pozisyon ile geldi. Maçın sonlarına doğru attığı penaltı ise galibiyeti kesinleştirdi. Ronaldo, kariyerine bir başka gösterişli sayfa ekleyerek tarihe adını yazdırdı.



41. Ronaldo: Barcelona - Atletico Madrid (Copa del Rey, 1997)


Bu maç, Pep Guardiola’nın teknik direktörlük kariyerine ilham verecek bir karşılaşmaydı. Barcelona, 3-0 geriye düştü ancak 5-4'lük bir galibiyetle maçı kazandı. Bu, Guardiola'nın takımlarındaki disiplinli ve kompakt futbol anlayışına uyan bir oyun değildi ama ortaya koyulan mücadele, mağlup durumdayken nasıl soğukkanlı kalınması gerektiğini gösteriyordu.


Fakat asıl farkı yaratan ise Ronaldo’ydu. Brezilyalı yıldız, “tanrı modu”nu aktive ederek Barcelona’yı sırtladı. Milinko Pantic kendi takımı adına dört gol atmış olsa da manşetleri Ronaldo’nun hat-trick’i süsledi. Bu genç oyuncu, Barcelona’yı galibiyete taşırken takımına da büyük bir adım attırdı.


40. Gareth Bale: Tottenham Hotspur - Inter Milan (Şampiyonlar Ligi, 2010)


Maicon, o dönemde dünyanın en iyi sağ beklerinden biri olarak kabul ediliyordu ancak Gareth Bale, San Siro’da unutulmaz bir gecede tek başına Maicon’un itibarını yerle bir etti.


Tottenham, maçı 4-3 kaybetmiş olsa da Gareth Bale'in performansı, o geceki en önemli konu oldu. Hızını, cesur çalımlarını ve usta bitiriciliğini sergileyerek Inter savunmasını perişan etti ve bu maç, onun süperstarlığa yükselişinin başlangıcını simgeliyordu.


Gallerli kanat oyuncusu, o gece hat-trick yaparak tüm dikkatleri üzerine topladı ve birkaç hafta sonra 3-1’lik galibiyetle gerçekleşen iç saha zaferinde de aynı derecede etkileyici bir performans sergileyerek Tottenham’ın son 16 turuna yükselmesini sağladı.



39. Ademola Lookman: Atalanta - Bayer Leverkusen (Avrupa Ligi, 2024)


Bayer Leverkusen, tüm sezon boyunca yenilgi yüzü görmeden Bayern Münih'in Bundesliga üzerindeki egemenliğini kırarak tarihindeki ilk lig şampiyonluğunu kazandı. Şimdi ise, Avrupa Ligi finaline doğru yürüyüşlerine devam ediyorlardı. Ancak Ademola Lookman'ın muazzam performansı, Atalanta'nın galibiyetinin anahtarı oldu.


12. dakikada, Lookman, sağ bekten sıyrılarak açılış golünü kaydetti. İlk yarı bitmeden orta sahada topu alıp rakiplerini geçtikten sonra ikinci golüne imza attı. Ancak Nijeryalı forvetin başarısı bununla bitmedi.


Ceza sahası dışından aldığı topla hızlı bir şekilde rakibini geçip dışa yöneldi ve üçüncü golünü mükemmel bir ustalıkla attı. Atalanta, Bayer Leverkusen’i 3-0 gibi net bir skorla yenerek tarihi bir zafer kazandı ve Lookman, bu unutulmaz galibiyetin en büyük kahramanı oldu.


38. Neymar: Barcelona - Paris Saint-Germain (Şampiyonlar Ligi, 2017)


Barcelona'da kazandığı başarılara rağmen Neymar, her zaman Lionel Messi'nin dev gölgesinde kalmıştı. Ancak, PSG'ye transfer olduktan sonra Şampiyonlar Ligi'ndeki tarihi zaferin ardından onun gerçekten parlayacağı an gelmişti. Barcelona, ilk maçta 4-0 geriye düşmüş ve elenmeye mahkum gibi görünüyordu fakat Neymar, Messi ve Luis Suarez'in yardımlarıyla bu durumu tersine çevirecek bir gece yaşandı.


Neymar, en iyi formunda sahadaydı. Sol kanattan içeriye katederken savunmaları huzursuz ediyor, fırsatlar yaratıyor ve Barcelona'yı attığı iki golle motive ediyordu. Bunlardan ilki, muhteşem bir serbest vuruşla, diğeri ise soğukkanlı bir penaltı ile geldi. Brezilyalı yıldız, Sergi Roberto’nun attığı galibiyet golünü de hazırlayarak bu unutulmaz geceye imzasını attı.



37. Ferenc Puskas: Macaristan - İngiltere (Hazırlık Maçı, 1953)


Belki de sadece bir hazırlık maçıydı ancak bu maç ‘Yüzyılın Maçı’ olarak adlandırıldı! Ferenc Puskas, gol atma konusunda o kadar yetenekliydi ki adını taşıyan bir ödül dahi bulunuyor. Macaristan, o dönemde İngiltere’yi Wembley'de 6-3 yenerek 120.000 kişilik bir kalabalık önünde tarihi bir zafere imza attı.


Sadece 28 dakikada 4-1 öne geçtiler ve maç, Macaristan’ın 6-3’lük zaferiyle sona erdi. Puskas, bu maçta iki gol atmayı başardı. Galibiyet o kadar büyük bir yankı uyandırdı ki Macar rejimi, bu zaferi komünist üstünlüğünü kanıtlamak için bile kullandı.


36. Tim Howard: Amerika Birleşik Devletleri - Belçika (Dünya Kupası, 2014)


Tim Howard, ABD takımının mağlubiyetine rağmen Belçika'ya karşı yaptığı kurtarışlarla ününü pekiştirdi. Romelu Lukaku, Kevin De Bruyne ve Eden Hazard gibi oyunculardan gelen 15 şutu başarıyla çıkardı. Bu rakam, bir Dünya Kupası rekoruydu. En iyi kurtarışını ise Everton’dan takım arkadaşı Kevin Mirallas’a karşı yaptı ve sol ayağıyla topu dışarıya itti.


Sonuçta uzatmalarda iki gol yedi ve Amerika Birleşik Devletleri turnuvaya veda etti ancak Tim Howard’ın bu ilham verici performansı hafızalarda uzun süre kalacak. Birçok taraftar, ona “Savunma Bakanı” ünvanını vermeye başladı ve bu performans Barack Obama tarafından bile kutlandı.



35. Trent Alexander-Arnold: Liverpool - Leicester City (Premier League, 2019)


Asistler eskiden pek önemsenmezdi ancak bu durum değişti. Veri analizi ve fantezi futbolun yükseldiği bu çağda, herkes bolca gol fırsatı yaratan oyuncuları arıyor. İşte tam olarak Trent Alexander-Arnold futbolseverlere bu fırsatı gösterdi. Liverpool'un A takımına bir genç olarak girdiği günden bu yana hep çok sayıda gol pozisyonu yarattı.


Bu maçta, Liverpool’un dört golünden üçünde yer aldı, iki asiste imza attı ve bir gol attı. Sağ bek olmasına rağmen olağanüstü bir pas yeteneği ve duran top kullanımıyla, Roberto Firmino'nun açılış golü için mükemmel bir asiste imza attı. Ardından, Firmino’nun skoru 3-0’a getiren golünü hazırladı.


Alexander-Arnold, aynı zamanda rahat bir galibiyetin sonunda Kasper Schmeichel'ı geçerek kendi golünü de attı ve rakip taraftarlarının alkışlarını topladı.


34. Wayne Rooney: İngiltere - Fransa (Avrupa Şampiyonası, 2004)


Wayne Rooney, 16 yaşında Premier League’deki ilk maçına çıktığında veya Euro 2004’e geldiğinde, ne kadar büyük bir oyuncu olacağı hala tartışılıyordu. Ancak Fransa'ya karşı gösterdiği performansla bu sorunun yanıtını net bir şekilde verdi.


Fransa, o dönemin en iyi oyuncularından oluşan bir kadroya sahipti ancak Wayne Rooney, Lilian Thuram'ın başını eğecek kadar rahat bir şekilde topu onun üzerinden aşırttı, hızla kaçtı ve penaltı kazandırdı. Onun kendisinden yaşça büyük oyuncuları (bazılarını neredeyse 10 yıl daha yaşlı) nasıl saf dışı bıraktığı, Robert Pirès ve Zinedine Zidane'ı nasıl şaşırttığı, galibiyeti getirememiş olsa da büyüleyici yeteneği bu maçta anlaşıldı.


Artık Wayne Rooney’in ne kadar büyük bir oyuncu olabileceği konusunda hiçbir şüphe kalmadı.



33. Fabio Cannavaro: İtalya - Almanya (Dünya Kupası, 2006)


İtalyan medyası, Fabio Cannavaro'yu ‘Berlin Duvarı’ olarak adlandırmaya başladı çünkü İtalya, 2006 Dünya Kupası’nda başarıya ulaşırken onun savunmadaki liderliği takıma büyük bir güç kattı. Turnuva boyunca her dakikada sahadaydı, 5 maçta kalelerini gole kapattılar ve sadece 2 gol yediler.

Fabio Cannavaro’nun en iyi performansı, Almanya’ya karşı oynadıkları çeyrek finalde geldi. Miroslav Klose ve Lukas Podolski gibi tecrübeli oyunculara karşı 120 dakika boyunca müthiş bir direniş gösterdi.


Fabio Grosso ve Alessandro Del Piero uzatmalarda gol atarak maçı kazandırsa da Cannavaro'nun liderliği ve yaptığı kritik savunma müdahaleleri, bu zaferi mümkün kıldı. Yıl sonunda, Ballon d'Or’u kazandı.


32. Michael Owen: Liverpool - Arsenal (FA Cup, 2001)


Arsenal, FA Cup finalinde büyük bir galibiyetin eşiğindeydi. Birçok fırsatı değerlendiremediler. Freddie Ljungberg onları öne geçirirken, Stephane Henchoz’un Thierry Henry ile yaşadığı penaltı pozisyonunda topa elle müdahale etmesi, kırmızı kartla cezalandırılmalıydı. Ancak bu detaylar, Michael Owen'ın son dakikalarda attığı iki golden dolayı pek umursanmadı. Liverpool, her şeyin tersine dönmesiyle maçı 2-1 kazanarak kupayı müzesine götürdü. Michael Owen’ın bu performansı, Liverpool’un o yılki benzersiz başarılarına giden yolda önemli bir adım oldu.



31. Rivaldo: Barcelona - Valencia (La Liga, 2001)


Bazı hat-trick'ler benzersizdir. Rivaldo, sezonun son gününde, Şampiyonlar Ligi'ne katılma mücadelesi veren Barcelona'yı 4. sıraya çıkaran belki de tüm zamanların en mükemmel hat-trick’ini yaptı. İlk golü, uzak mesafeden Santiago Cañizares'i geçerek attığı serbest vuruşla geldi. Ardından, Ruben Baraja’nın Valencia'nın defansını aşarak eşitliği sağladıktan sonra Rivaldo topu şık bir vuruşla ağlara gönderdi.


Ancak asıl harika golü, maç bitmeye yakın geldi. Frank de Boer'ün topu ceza sahasına bırakmasının ardından Rivaldo, topu göğsüyle kaldırarak inanılmaz bir rövaşata ile golü attı. Bu gol, onun üç saf sihirli anından en büyüğüydü.


30. Peter Schmeichel: Manchester United - Newcastle United (Premier League, 1996)


Peter Schmeichel, 1996'daki bu maçın ilk beş dakikasında iki harika kurtarış yaparak dikkat çekti. İlk yarıda yaptığı bu katkılar, Eric Cantona’nın ikinci yarıdaki golüne zemin hazırladı.


Bu gol, Manchester United'a galibiyeti getirirken Peter Schmeichel’ın daha sonra Rob Lee’nin neredeyse kesin golünü, inanılmaz bir akrobatik hamleyle kurtarması geceyi unutulmaz kıldı. Bu galibiyet, o yıl Sir Alex Ferguson'ın takımının Newcastle'ı sadece 4 puan farkla geçerek şampiyon olmasına yardımcı oldu.



29. Ashley Cole: İngiltere - Portekiz (Avrupa Şampiyonası, 2004)


Ashley Cole bu turnuvada, Cristiano Ronaldo'yu çok iyi savunarak İngiltere'nin çeyrek finale kadar gelmesini sağladı. Portekiz, ataklarını sıklaştırdıkça Ashley Cole de asla pes etmedi. Maçta İngiltere penaltılarla kaybetti ancak Ashley Cole bu turnuvada en büyük savunma performanslarından birini sergiledi.


28. Robert Lewandowski: Borussia Dortmund - Real Madrid (Şampiyonlar Ligi, 2013)


Robert Lewandowski, Lionel Messi ve Cristiano Ronaldo gibi oyuncuların sahneye çıkmasıyla klasik santrfor rolünün yavaşça kaybolduğu bir dönemde bu tür bir oyuncu olmanın ne kadar değerli olduğunu gösterdi. 2013 Şampiyonlar Ligi yarı finali ilk maçında, Real Madrid'e karşı attığı dört golle bu ünvanını pekiştirdi.


Robert Lewandowski'nin İlk üç golü, Los Blancos savunmasına karşı fırsatları değerlendirerek geldi. Dördüncü golü ise oldukça sert bir penaltıydı; topa o kadar güçlü bir şekilde vurdu ki, ağların yırtılmadığına şaşırmamak elde değil. Bu gol, Borussia Dortmund'un finale yükselmesinde kritik rol oynadı ancak finalde Bayern Münih'e boyun eğdiler.



27. Lionel Messi: Barcelona - Manchester United (Şampiyonlar Ligi, 2011)


Lionel Messi'nin Barcelona formasıyla sergilediği olağanüstü performansların sonu yoktur ancak 2011 Şampiyonlar Ligi finalinde Manchester United'ı Wembley'de geçmesi bunlar arasında en unutulmazlardan biridir.


Messi, yalnızca Barcelona'nın ikinci golünde yer aldı. Topu güçlü bir şekilde kaleye göndererek golü kaydetti ancak aynı zamanda üçüncü golün de başlıca yaratıcısıydı.


Sağ kanatta sıkışmış gibi gözükürken, topu adeta ayağına yapıştırmış bir şekilde hızla ilerledi ve ceza sahasına girdi. Yaratmak istediği kaosu başardı ve top nihayetinde David Villa'ya geldi; Villa, topu şık bir şekilde ağlarla buluşturdu. Lionel Messi, bir kez daha büyük bir kupa ve unutulmaz bir performans ekleyerek kariyerine önemli bir anı daha kazandırdı.


26. Geoff Hurst: İngiltere - Batı Almanya (Dünya Kupası, 1966)


Geoff Hurst’ün 1966 Dünya Kupası finalindeki performansı, Wembley Stadyumu’nda kaydedilen en unutulmaz anlardan biridir. Kylian Mbappé 2022'de rekoru kırana kadar Dünya Kupası finalinde hat-trick yapan tek oyuncu Hurst olmuştu. Bu performans, İngiltere’nin bugüne kadar elde ettiği tek büyük şampiyonluk olan 1966 Dünya Kupası’nı kazandırmıştı.


Geoff Hurst’ün 101. dakikada attığı golde Almanya takımı, topun çizgiyi geçmediğini iddia etti ancak Hurst, son dakikada attığı diğer golüyle bu efsanevi maçı taçlandırdı. Bu golün ardından duyulan en ikonik yorum ise şu oldu:


"Sanıyorlar ki bitti; ama şimdi bitti!"



25. Johan Cruyff: Barcelona - Real Madrid (La Liga, 1974)


Johan Cruyff, futbol dünyasında devrim yaratmaya adım atmış bir oyuncu olarak 1974'teki ilk Clasico'sunda Barcelona'nın zaferinde önemli bir rol oynadı. Bu Johan Cruyff’un, kulübü üzerinde çok şey değiştireceği bir dönemin başlangıcıydı. Bu maçı 5-0'lık bir galibiyetle kazanan Barcelona, Real Madrid taraftarlarının bile rakiplerini alkışladığı nadir anlardan birine tanık oldu.


Cruyff, sahada adeta her yerdeydi, rakiplerinin savunmasını altüst ederek bir gol atıp iki asist yaparak takımına galibiyeti getirdi. Cruyff’un bu muazzam performansı, futbolun evrimine ve globalleşmesine ciddi bir katkı sağladı. Cruyff, aynı yaz Dünya Kupası'nda renkli yayınlarla tanıtıldı ve geri kalan her şey tarih oldu.


24. Bert Trautmann: Manchester City - Birmingham (FA Cup, 1956)


Bert Trautmann, 1956 FA Cup finalinde kalecinin maç sonunda övgüler almasının ne kadar özel bir şey olduğunu gösterdi. Ancak Bert Trautmann'ın gösterdiği fedakarlık, Manchester City’nin zafere ulaşmasını sağlayan en özel anlardan birini oluşturdu.


Birmingham'ın forveti Peter Murphy'den aldığı sert darbe sonrası, Trautmann ciddi şekilde sakatlandı ve uzun süre tedavi gördü. Ancak o dönemde yedek oyuncu kadrosu bu kadar geniş değildi. Bu yüzden Trautmann sakatlığa rağmen takımının 10 kişi kalmasını engellemek için mücadele etmeye karar verdi.


Maçın son 17 dakikasını, vücudunda kırık olduğu halde oynamaya devam etti. Acısına rağmen iki önemli kurtarış daha yaptı, bu da ona tarih kitaplarında kalıcı bir yer kazandırdı. Bu cesaretli hareketi ve azmiyle Manchester City, Birmingham'ı 3-1 mağlup ederek kupayı kazandı. Bu hikaye, sadece bir kalecinin değil aynı zamanda bir futbolcunun ruhunu ve kararlılığını simgeliyor.



23. Kaka: Milan - Manchester United (Şampiyonlar Ligi, 2007)


Carlo Ancelotti yönetimindeki Milan, Manchester United'a karşı yıldızlarla dolu bir kadro ile sahaya çıktı ancak o gece Kaka her şeyin önündeydi. Kaka, çoğu zaman iki veya üç savunmacı tarafından çevrelenmiş olmasına rağmen mükemmel bir şekilde topa hakim oldu ve onları geçerek müthiş bir oyun sergiledi.


İlk golünü 1-1'lik eşitliği sağlamak için attı ancak Brezilyalı oyuncunun ikinci golü, defalarca tekrar izlediğiniz bir anıya dönüştü. Manchester United savunması açıkken Kaka, Gabriel Heinze’nin başının üzerinden topu yükseltip ardından Heinze ve Patrice Evra'yı geçip topu ağlara gönderdi.

Kaka’nın olağanüstü performansına rağmen Milan bu maçı kaybetti ancak San Siro’daki rövanşta skoru tersine çevirdi ve sonunda Liverpool’u finalde yenerek kupayı kazandı.



22. Mohamed Salah: Liverpool - Manchester City (Premier League, 2021)


2021 yılında Manchester City, Anfield’a geldiğinde Mohamed Salah, Liverpool için kritik üç puanı tek başına kazandırdı. Joao Cancelo’yu sağ kanatta geçen Mısırlı oyuncu, gol için mükemmel bir fırsat yaratarak Sadio Mane'yi ikinci yarıda skoru açması için pozisyona soktu.


Ancak Salah’ın 15 dakika sonra attığı gol, tam anlamıyla unutulmaz bir an haline geldi. City savunmasını adeta hiç yokmuş gibi geçip, imkansız bir açıdan topu ağlara göndererek Liverpool’a liderliği yeniden kazandırdı.



21. Jack Wilshere: Arsenal - Barcelona (Şampiyonlar Ligi, 2011)


Bir genç, Xavi, Andres Iniesta ve Sergio Busquets gibi futbolun zirve oyuncularına karşı oynadı ve hepsini yendi. Jack Wilshere, 2022'de FourFourTwo'ya şunları söyledi: “30. dakikada Andres Iniesta’ya yapılan bir müdahale vardı. O sırada 1-0 gerideydik ve tüm taraftarlar ayağa kalktı. Bu, gerçekten bizi hayata döndürdü.”


Wilshere, top kazanıp rakiplerini geçerek mükemmel bir performans sergiledi. Arsenal o gece, dünyanın en iyi takımına karşı 2-1'lik bir galibiyet aldı. Ancak bu performans, Arsenal için sadece bir galibiyet anlamına gelmiyordu. İngiliz futbolunun dünya üzerindeki yerini tartışmalı bir dönemde ateşledi. Wilshere'ın, Xavi, Iniesta ve Busquets'e karşı gösterdiği bu azim, yetenek ve zarafet, İngiltere'deki futbol okullarında yeni bir neslin yetişmesine ilham verdi. O gece bu genç oyuncu, dünyanın en iyi oyuncularına karşı bir underdog olarak sahadaydı ve hayatı boyunca hatırlanacak bir gösteri sergiledi.


20. Diego Maradona: Arjantin - İngiltere (Dünya Kupası, 1986)


Bu maçın İngiltere cephesinde özellikle bir golü büyük tartışmalara yol açtı: Maradona’nın el ile attığı açılış golü. O zamanki VAR teknolojisi olsaydı, skor tekrar beraberliğe getirilebilir ve sonrasında ne olacağı bilinemezdi. Ancak Diego Maradona'nın ikinci golü, sonradan FIFA'nın yılın golü seçildi ve belki de iki golün değerindeydi. 11 saniyede, kendi yarı sahasında Peter Reid ve Peter Beardsley’i geçtikten sonra, İngiltere oyuncularının neredeyse tamamını ardında bırakara Peter Shilton'u da geçip topu ağlara gönderdi. Bu gol, tarihe damgasını vuran bir an oldu.


Bu maç, sadece Maradona'nın iki anı ile hatırlanacak bir oyun değil aynı zamanda Arjantin’in 1986 Dünya Kupası zaferinin en önemli parçalarından biriydi. Maradona, maç öncesi konuşmasında Falkland Adaları Savaşı'nda kaybettiklerini anarken Arjantin'in galibiyetini pekiştiren bir atmosfer yarattı.



19. Lionel Messi: Barcelona - Arsenal (Şampiyonlar Ligi, 2010)


Emirates Stadyumu’ndaki 1-1’lik beraberlik, Arsenal için Barcelona'ya karşı oynanacak ikinci maç öncesinde umut verici bir durum yaratmıştı. Arsenal, yarı finale çıkma şansına sahip gibi görünüyordu. Ancak Lionel Messi, her zamanki gibi başka planlara sahipti.


İlk yarıda yaptığı hat-trick ile Arsenal'ın Avrupa zaferi hayallerini yok etti ve ardından son dakikalarda dördüncü golü attı. Nou Camp’ta unutulmaz bir gece daha yaşanmış oldu. Ne yazık ki, sonraki turda aynı büyüyü yaratamadı ve Inter'e kaybederek turnuvadan elendi. Bir çeyrek finalde böyle bir performansı tarihe yazdırmak her futbolseverin ulaşamayacağı bir başarıdır.


18. Manuel Neuer: Almanya - Cezayir (Dünya Kupası, 2014)


Almanya için Cezayir ile oynayacakları maç, Dünya Kupası'nda normalde rutin bir karşılaşma olmalıydı. Ancak bu, tam tersi bir şekilde gelişti.


Cezayir, Almanya'nın savunmasını birden fazla kez geçmeyi başardı ama her defasında Manuel Neuer'in koşuları ile karşılaştılar. Manuel Neuer, kaleci olmaktan çok, ekstra bir stoper gibi oynayarak Almanya'nın defans hattını güçlendirdi. Bundan önce sweeper-keeper (savunma yapan kaleci) konsepti vardı ancak Neuer gibi cesur bir kaleci nadiren görülmüştü.


Bu olağanüstü performans, Cezayir’i uzatma dakikalarına kadar durdurdu ve Almanya'nın attığı iki golle galibiyeti getirdi. Almanya, bu zaferle kupaya doğru ilerledi. Neuer, o yılki Ballon d'Or sıralamasında üçüncü sırada yer aldı ve bu, bir kaleci için genellikle hücum oyuncularının ödüllendirildiği bir törende olağanüstü bir olaydı.



17. Thierry Henry: Arsenal - Liverpool (Premier League, 2004)


Arsenal, Liverpool'ı 3-1 yenerek şampiyonluk için büyük bir adım attığında Thierry Henry o gece Liverpool’a karşı yaptığı hat-trick ile büyük bir rol oynadı.


Henry, o 90 dakikada kendi efsanesini yazdı. Sağ ayağıyla yaptığı klasik bitiriş, kalabalık savunmalardan sıyrılarak gösterdiği gol atma yeteneği ve ihtiyaç duyduğu her yerde ortaya çıkabilme becerisiyle Henry bir kez daha kendisini kanıtladı. Bu maç, Henry’nin Premier Leaague’in en iyisi olduğunu ilan ettiği an oldu. O zamandan beri, onu geride bırakabilen bir oyuncu henüz yok.


16. Pele: Brezilya - İsveç (Dünya Kupası, 1958)


Pele, 1958 Dünya Kupası’nda İsveç'e karşı 17 yaşındayken gösterdiği efsanevi performansla futbol tarihinin en büyük oyuncularından biri olarak adını ispatladı. O turnuva, Pele'nin sadece attığı gollerle değil futbola kattığı devrimle de tarihe geçti ve attığı iki golle ülkesine en büyük ödülü kazandırdı.


İlk golü tarihe geçen türdendi. Bir savunmacıyı ustaca ekarte ettikten sonra göğsüyle aldığı topu inanılmaz bir şekilde diğer savunmacının başının üzerinden aşırtarak vurdu. Pele, o günden itibaren futbol dünyasına kendisini tanıttı ve her şey o an başladı.



15. Lionel Messi: Barcelona - Bayer Leverkusen (Şampiyonlar Ligi, 2012)


Bayer Leverkusen, Şampiyonlar Ligi'nde Barcelona'ya karşı oynarken sahada neredeyse Messi’nin güdümündeydi. O gece, Lionel Messi sadece beş gol atarak Leverkusen kalecisi Bernd Leno'yu çaresiz bıraktı.


İyi bir gözlemci, Messi’nin gol attığı her anı kolayca hatırlayabilir: sürekli savunmalardan sıyrılarak yaptığı koşular, kaleciyi yanıltarak attığı cesur aşırtmalar ve kalabalık ceza sahasında yaptığı hızlı ikili oyunlar. Messi, her türlü hücum yeteneğini o gece sahaya koyarak Leverkusen'i adeta ezip geçti.


14. Ronaldo: Manchester United - Real Madrid (Şampiyonlar Ligi, 2003)


Old Trafford'da bir rakip oyuncunun attığı hat-trick sonrasında alkışlarla karşılanması, futbol tarihinde nadir bir olaydır. Zinedine Zidane, Roberto Carlos, Luis Figo ve Iker Casillas gibi isimlerle dolu bir Galacticos kadrosu varken bu gece Ronaldo'nun gecesiydi.


İlk golü attığında, ona müdahale etmek için üç savunmacı bile yeterli olmamıştı. Ronaldo, topu penaltı çizgisi dışından öyle bir hızla göndermişti ki ağların bu güce dayanması bile büyük bir mucizeydi. O gece, birbiri ardına gelen savunmalara rağmen Ronaldo hep gol yollarını buldu ve etrafındaki yıldız oyuncularla mükemmel bir iş birliği yaptı. Maç sonunda, Manchester United taraftarları, Ronaldo'nun tarihi performansını alkışlayarak yeni bir futbol efsanesinin doğuşunu izlediler.



13. Diego Maradona: Arjantin - Belçika (Dünya Kupası, 1986)


Diego Maradona'nın 1986 Dünya Kupası'ndaki ismi, özellikle İngiltere karşısında attığı el golü ve yüzyılın golü ile öne çıksa da, Belçika'ya karşı oynadığı maç da aynı derecede unutulmazdır.

Bu maç, Maradona’nın büyüleyici yetenekleriyle dolu bir gösteriydi. Becerisini konuşturduğu bu oyun, özellikle Arjantin’in ikinci golünde zirveye çıktı.


Defans oyuncusu José Luis Cuciuffo, topu taşıyarak Diego Maradona'ya pas verdi. Ancak pas tam zamanında gelmedi ve Maradona, dört savunmacıyı adeta heykel gibi geçerek topu dışarıya doğru kıvrık bir vuruşla ağlara gönderdi. O an, Maradona'nın futbol sahasındaki büyüsünün bir örneğiydi ve bir kez daha tarih yazdı.


12. Toni Kroos: Almanya - Brezilya (Dünya Kupası, 2014)


Almanya, 2014 Dünya Kupası'nda adeta yenilmez bir takım gibi görünüyordu fakat herkes Brezilya'nın kendi evinde onları yenmek için çok özel bir şey yapması gerektiğini biliyordu. Toni Kroos, bu zorlu görevi ne kadar iyi bildiğini herkese gösterdi.


Kroos, uluslararası arenada izlenen en özel performanslardan birini sergileyerek Brezilya'yı adeta parkeden sildi. İki dakikada iki gol atarak Almanya'nın 4-0'lık etkileyici bir avantaja ulaşmasını sağladı. Ayrıca iki asist yaptı ve sonrasında 'Garcom' (Portekizce'de garson anlamına gelir) lakabını kazandı çünkü mükemmel top dağıtma yeteneğiyle maçı domine etti.


Almanya, finalde Arjantin'i yenerek şampiyon oldu ancak Kroos'un bu performansı, o zaferin temel taşlarından biri olarak uzun süre hafızalardan silinmeyecek.



11. Lucas Moura: Tottenham Hotspur - Ajax (Şampiyonlar Ligi, 2019)


Tottenham'ın, Ajax karşısında oynadığı 2019 Şampiyonlar Ligi yarı finali ikinci maçında, 2-0'lık dezavantajla ilk yarıyı tamamlayan Lucas Moura, tarihe geçen bir hat-trick ile takımı finale taşıdı.

Özellikle son golünde, Andre Onana'nın uzanarak kurtarmaya çalıştığı topun ağlarla buluşması oldukça sanatsaldı. Onun yeteneğiyle Tottenham, 35 yıl sonra ilk kez Avrupa finaline çıkmış oldu. Amsterdam’daki o gece, taraftarlar için unutulmaz bir anı olarak kalacak.


10. David Beckham: İngiltere - Yunanistan (Dünya Kupası Elemesi, 2001)


Gary Bloom’un, "Beckham burayı ayağa kaldırabilir. İnanamıyorum," dediği an David Beckham, İngiltere'nin 2002 Dünya Kupası'na katılımını garantiye alan tarihi golünü attı. Old Trafford’da oynanan bu maçta, Yunanistan'a karşı, 2-1'lik skorla girilen uzatma dakikalarında, sadece Beckham'a ait olan bir an vardı. Bu gol, İngiltere tarihinin en ünlü golü olarak kabul edilebilir.


Ancak bu tek an, sadece Beckham'ın zaferini anlatmıyordu. 1998 Dünya Kupası'nda gördüğü kırmızı kart nedeniyle eleştirilen Beckham, İngiltere'nin 7 numarası olarak sahada her yerdeydi. Merkezde oynamış gibi göründü ve oyununu kontrol ederek serbest vuruşlarla kaleyi sıkça yokladı. Gerçekten de bir kaptan performansı sergileyerek takımı 2002 Dünya Kupası'na taşımayı başardı.



9. Bobby Moore: İngiltere - Brezilya (Dünya Kupası, 1970)


Bobby Moore ve Pele, 1970 Dünya Kupası'nda karşı karşıya gelirken, aralarındaki o ünlü forma değişimi hala 50 yıl sonra hafızalarda yer ediyor. Her ikisi de birbirlerinin karşılaştıkları en iyi oyuncu olduğunu kabul ediyorlardı.


Bobby Moore, Brezilya'yı durdurmak için başroldeydi; bu Brezilya takımı sonunda şampiyonluk kazanan muazzam bir ekipti. Moore’un harika pozisyon alması ve mükemmel zamanlamalı müdahaleleri, Brezilya'nın oyununu engelledi. Ancak, Brezilya yine de 1-0 galip geldi ve Jairzinho'nun ilk yarıdaki golü farkı yarattı.


Moore, maçın geri kalanında ise müthişti. Jairzinho'yu çok şık bir hareketle durdurup, İngiltere’ye hızlı bir kontra atak başlatma şansı verdi. Bu müdahale, Baddiel ve Skinner'ın Three Lions şarkısına ilham veren, unutulmaz bir anıydı. Bu kahramanca yenilgi, İngiltere'nin 1966 Dünya Kupası zaferinden sonraki kötü performansların ilk adımıydı ama o gün, İngiltere’nin gurur duyduğu bir kaptanı vardı.


8. Dusan Tadic: Ajax - Real Madrid (Şampiyonlar Ligi, 2019)


Dusan Tadic, Southampton’daki zamanından tanıdığımız bir oyuncuydu, ancak o gece Ajax formasıyla gördüğümüz performansıyla gerçek gücünü gösterdi. Real Madrid, o dönemde Şampiyonlar Ligi'nin hera anlamda favorisiydi ve bu yüzden Ajax’ın şansı oldukça düşüktü.

İlk maçı 2-1 kaybettikten sonra, Ajax’ın işleri zor görünüyordu. Sergio Ramos, ikinci maçı kaçırmak için kasıtlı olarak sarı kart gördü ve bu da Ajax için daha büyük bir fırsat gibi görünüyordu. Ancak, Tadic ortaya çıkıp maçın 7. dakikasında Nacho Fernandez'i geçerek Real Madrid ceza sahasına girerek Hakim Ziyech’e asist yaptı.


11 dakika sonra ise Dusan Tadic, Casemiro'yu geçmek için mükemmel bir roulette yaptı ve David Neres'e topu mükemmel bir şekilde aktarıp golle sonuçlanmasını sağladı. Sonraki dakikalarda her iki takım da birer gol daha attı ancak bu goller Tadic'in mükemmel performansına gölge düşüremedi. Tadic'in bireysel performansı, Real Madrid gibi bir devi Şampiyonlar Ligi'nden eleyerek tarihe geçti.



7. Kylian Mbappe: Fransa - Arjantin (Dünya Kupası, 2022)


Fransa, 2022 Dünya Kupası'nda en etkileyici takımlardan biriydi ve turnuva boyunca sadece Tunus'a karşı grup maçında yenilmişlerdi. Finalde yaşananlar ise çok farklıydı. Arjantin, ilk maçında Suudi Arabistan'a karşı sürpriz bir mağlubiyet almış ve ardından Avustralya ve Hollanda gibi güçlü rakiplere karşı zorluk yaşamıştı.


Mbappe, Dünya Kupası finalinde adeta takımı tek başına sırtladı. Lionel Messi ve Mbappe, final öncesinde gol krallığı yarışında başa baş gidiyorlardı. Messi, finalde iki gol atarak mükemmel bir performans sergiledi ancak Kylian Mbappe, Dünya Kupası finalinde hat-trick yapan ikinci oyuncu olarak tarihi bir performansa imza attı. Fransa, 2-0'dan bir geri dönmüş ve ardından uzatmalarda 3-3'ü yakalamıştı. Ancak penaltılarda bir iki hata yapan Fransa, birkaç hata yaparak Arjantin'in penaltılardaki kusursuz performansına engel olamadı. Mbappe, finalde inanılmaz bir performans sergileyerek adını tarihe yazdırsa da son gülen Arjantin oldu.


6. Wayne Rooney: Manchester United - Fenerbahçe (Şampiyonlar Ligi, 2004)


Wayne Rooney, Everton'dan Manchester United'a transfer olduktan sonra kimse onun Şampiyonlar Ligi'nde, Fenerbahçe'ye karşı oynayacağına inanamazdı. Ancak Sir Alex Ferguson, 18 yaşındaki Wayne Rooney’i ilk maçında sahaya sürdü, üstelik yanında Ruud van Nistelrooy'la. Bu maç, Rooney için unutulmaz bir geceye dönüştü.


Rooney, sahaya adım atar atmaz hat-trick yaptı. İlk golü, van Nistelrooy'un mükemmel pasından sonra geldi. İkinci golü ise mükemmel bir dönüş ve şut ile sağladı. Üçüncü golü, serbest vuruşla tamamlandı, Stretford End'de topu mükemmel bir şekilde ağlara gönderdi. Maç sonunda Manchester United, 6-2'lik bir skorla galip geldi. Ferguson, “O sadece 18 yaşında ve genç bir çocuk, unutmayın,” dese de, Rooney her zaman olağanüstüydü.


Sonraki yıllarda, Rooney kulübün en fazla gol atan oyuncusu olmayı başardı ve Premier League'deki zaferlere, Şampiyonlar Ligi'ne ve daha fazlasına imza attı. Bu geceyi bir başka şekilde asla unutmadık.



5. Steven Gerrard: Liverpool - Milan (Şampiyonlar Ligi, 2005)


2004/05 Şampiyonlar Ligi sezonu, Liverpool için dönüm noktasıydı. Olympiakos karşısında attığı son dakika golü, Liverpool'un grup aşamasından çıkmasını sağladı. Sonrasında Bayer Leverkusen’i kolayca elediler ancak gerçek sınavı Juventus karşısında verdiler. Steven Gerrard, o gece takımın lideri olarak sahneye çıktı.


Fakat asıl olay, İstanbul'daki finalde yaşandı. Milan, ilk yarıda 3-0 öne geçti ama Gerrard, mükemmel bir orta saha performansıyla tüm maçı değiştirdi. Gerrard’ın baştan sona olan etkisi, penaltı pozisyonunda da görüldü, Xabi Alonso’nun kaçırdığı penaltıyı alıp ağlara göndermesiyle maçı 3-2’ye getirdi. Sonrasında Liverpool, finalde penaltılarda Milan'ı mağlup ederek tarih yazdı.

Gerrard'ın o geceki performansı, Liverpool'un dünya çapında kazandığı en büyük zaferlerden biri olarak tarihe geçti.


4. Ronaldinho: Barcelona - Real Madrid (La Liga, 2005)


Ronaldinho'nun 2005 El Clasico'daki performansı, futbol tarihinin en unutulmaz anlarından biri olarak kaydedildi. Maçtan önce, Ronaldinho ve Ronaldo (Brezilyalı Ronaldo) arasında hafif bir şakalaşma yaşanırken, maç sonunda sadece Ronaldinho gülümseyerek sahayı terk etti.


Ronaldinho, maç boyunca Michel Salgado'yu adeta futbol dersine soktu. Başlangıçta Salgado hemen bir hamle yapmaya çalıştı ancak Ronaldinho onu hızla geçip şaka gibi bir şekilde topu götürdü. Birkaç dakika sonra Salgado geri çekildi ve Ronaldinho, Xavi'ye mükemmel bir pas vererek alan yaratmayı başardı. O an, Barcelona'nın sahada ne kadar baskın olduğunu gösterdi. Ronaldinho, Sergio Ramos'u birkaç kez aynı pozisyonda geçerek, oyununu daha da eğlenceli hale getirdi.


Dakikalar 60'ı gösterdiğinde Ronaldinho, topu alıp orta sahadan ilerleyerek önce Ramos'u ardından ise İvan Helguera'yı çok zekice bir dönüşle geçerek ceza sahasına girdi ve gole giden yolu hazırladı. Salgado ve Ramos'un çaresiz çabaları, Ronaldinho'nun şık golüyle taçlandı. Kısacası 3-0'lık bir sonuç ve bir futbol ustasının şampiyonluk gösterisi izleyenleri büyüledi!





3. Roy Keane: Manchester United - Juventus (Şampiyonlar Ligi, 1999)


1999 yılı, Roy Keane'in Şampiyonlar Ligi'ndeki en unutulmaz performanslarından birine sahne oldu. Juventus'a karşı Turin'deki maçta Keane, Zinedine Zidane'ı ustaca susturdu ve Manchester United' ile tam 90 dakika boyunca sahada domine etti. Keane, 24. dakikada attığı golle United'ı öne geçirdi ve maç sonunda 3-2'lik galibiyetle finale yükseldi. Ancak maçın asıl ikonik yanı, Keane'in finalde cezalı olmasından dolayı oynayamamasıydı. Keane, Sampiyonlar Ligi finali için Manchester United'ı taşırken, olmazsa olmaz liderlik özelliğiyle mükemmel bir maç çıkardı.


2. Stanley Matthews: Blackpool - Bolton (FA Cup, 1953)


Stanley Matthews'un 1953 FA Cup finalindeki performansı, tarihin en unutulmaz anlarından biridir. 38 yaşında olmasına rağmen Matthews, Blackpool'un Bolton'u 4-3 mağlup ettiği maçta inanılmaz bir etki yarattı. İkinci yarıda Blackpool’un geri dönüşünü başlatan Stanley Matthews, sahada mükemmel bir performans sergileyerek Bolton'un savunmasını adeta yerle bir etti. Son dakikalarda Perry, Matthews’ın harika ortasıyla gol attı ve Blackpool zaferi elde etti. Bu, Matthews’ın ömrünün en etkili maçlarından biriydi ve unutulmaz hale geldi.



1. Zinedine Zidane: Fransa - Brezilya (Dünya Kupası, 2006)


Zinedine Zidane'ın 2006 Dünya Kupası çeyrek finalinde Brezilya'ya karşı gösterdiği performans, futbolun zirvesi olarak kabul edilir. Fransa'nın zaferi, Zinedine Zidane'ın sahada ne kadar hakim olduğunun ve olgunluğunun bir göstergesiydi. Maçın başından sonuna kadar Brezilyalı efsaneler Ronaldo, Ronaldinho ve Kaka'yı geride bırakarak harika bir orta saha yönetimi gösterdi. Her hareketi sanki bir sanat eseriydi ve o gece sahada görülmesi gereken bir ustalık vardı. Fransa'nın 1-0'lık galibiyetiyle maç sona erdi ve Brezilya’nın 11 maçlık yenilmezlik serisi sona erdi. Bu zafer, Zidane'ın sadece bir oyuncu olarak değil, en büyük liderlerden biri olarak da adını tarihe yazdırdığı bir andı.

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

留言


bottom of page